10 KASIM DÜŞÜNCELERİ (3)
Bu yılın 10 KASIM’da bir “YAS GÜNÜ” değil, bir anma günü ve devamı 6 günle beraber “ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI” oldu. Doğrusu da buydu. Anma haftası boyunca birtakım etkinlikler yapılmalıydı; nitekim yapılıyor. Ancak, Atatürk’ü rahmet ve minnetle anmakla iş bitmiş olur mu diye de düşünmek gerekmez miydi?
Bizce gerekirdi, hem de çok gerekliydi. Atatürk’ü 45-50 yıl boyunca her 10 KASIM’da yaslıpuslu anmaları, bu kez, yas-pus olmadan 1 gün yerine 1 hafta yapıyorduk. Ancak, hatırlamak güzel bir davranış. En azından bir vefa duygusuna işarettir. Aslında biz Atatürk’ü 23 NİSAN’larda, 19 MAYIS’larda, 30 AĞUSTOS’larda, 29 EKİM’lerde de anıyorduk. Okullarda, resmi kurumlarda O’nun resimleri ve büstleri, şehir ve kasaba meydanlarında onun heykelleri vardı. Ders kitaplarının sayfalarında yine onun resimleri çıkıyordu karşımıza.
Yeryüzünün belki hiçbir ülkesinde, ATATÜRK gibi yıllar boyunca anılan, her vesileyle anıt-kabir’i ziyaret edilen bir başka kişi yoktur. Ve her sabah milyonlarca Türk Çocuğu, sınıflarına girmeden önce, topluca ve yüksek sesle, ATATÜRK’e hitaben “Açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmaksızın ilerleyeceğime…” diyerek söz vermektedir. Devlet ve Hükümet büyüklerimiz, siyasi partilerin liderleri ve Genel İdare Kurulu büyüklerimiz, siyasi partilerin liderleri ve genel İdare Kurulu üyeleri de 10 KASIM’larda, milli bayram günlerinde ve o görevlere yeni başladıklarında soluğu önce Anıt-kabir’de almakta, Atatürk’ün manevi huzurunda huşu içinde saygı duruşu yapmakta ve özel deftere hepimizin bildiği şeyleri yazmaktadırlar.
İyi, hoş… ne ala ve ne güzel!. Ya peki, bütün o törenler, anmalar ve verilen sözler, atılan imzalardan sonra ne olmaktadır? Şu anda kafamızdan belki aynı şeyler geçmektedir. Ne mi olmaktadır? Hiç ne olacak; aynı tas, aynı hamam olmaktadır.
Peki ama, o denli yoğun anmalar, verilen sözler, atılan imzalar, içilen antlardan sonra, bunların hepsi de bir oyunmuşcasın, hiçbir fark yaratmadan, yine o malum dalga-dubaramıza bakmakta isek, o zaman durup sormak lazım: Bu ne hal?
Evet, bu ne hal? Sorumuza, “canım ne varmış halimizde?” diye pişkinlikle cevap versek bile, biz halimizin nice olduğuna dair bir şeyler yazmaya niyetliyiz.
Devamı yarın. Hoşça kalın…
14 KASIM – TOKAT GAZETESİ