“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ”
“TÜRK YENİLMEZ”
18 Mart günü sabahı Çanakkale zaferinin kutlama törenlerinde, öğleden sonra “Çanakkale” konulu açık oturumda, akşam ise “Anadolu Şahlanıyor” adlı oyunda; bir kez daha “Çanakkale Geçilmez” bir kez daha “Türk Yenilmez” dedik. Sanki 72 yıl öncesinde Çanakkale şehitleri ve gazileriyle birlikteydik. Sanki, Cumhuriyet Meydanında veya Özel İdare salonunda değildik de, Çanakkale Boğazı tabyalarında, Nusret mayın gemisinde, Seddülbahir’de, Kireçtepe’de, Kocaçimen’de, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda ve Anafartalarda cenk ediyorduk.
Evet “Türk” yenilmezdi. Henüz, Balkan Harbi bozgununun üstünden iki yıl geçmeden Osmanlı orduları 7 cephede birden savaşıyordu. Çanakkale’de mücizeler yaratıyor, Galiçya’da, Kafkasya’da, Kutülamare’de, Yemen’de; Sina çöllerinde Bedr’in aslanları gibi çarpışıyorduk. Düşmana yenilmiyorduk ama, harp gitgide uzadıkça, yavaş yavaş açlığa ve tifüse yendik düşmeye başlamıştık bile.
Ve nihayet, müttefikimiz Almanya cephelerde yenilip, teslim bayrağını çektikten sonra, Mondrosta ve Sevr’de kendi ölüm fermanımızı kendi elimizle imzalıyorduk.
Cephelerde yenilmemiştik amma, emperyalist devletlerle oturduğumuz masada işimiz bitikti artık.
Ama “Türk yenilmezdi” gerçekten Sevr’i yırtık. Ve İstiklal Savaşı, yeniden diriliş. Ve büyük zafer!… Lozan masasında yine düvel-i muazzama.. Yine umduğumuzu bulamayış: Batı Trakya, On iki ada, Kıbrıs, Hatay, Halep, Kerkük dışarda 1937’de Hatay’ı Atatürk’ün diplomatik zaferiyle kurtarışımız.
Evet, doğruydu “Türk Yenilmez”di ve “Çanakkale Geçilmez”di. Üstelik imparatorluğun çöküş döneminde dahi bunu kanıtlıyordu. Üç kıtaya hükmettim diye övünen Osmanlı gitgide geriliyor, Anadolu ve Trakya dışındaki mülkün halklarınca ihanete uğruyor, o halklar emperyalist devletlerle birleşiyordu. Osmanlı, üç kıtaya kelimetullahı ve adaleti götürdüğünü zannediyor, öyle ki, bu uğur da devletin temeli olan Türk halkını ve Anadolu’yu bile ihmal ediyordu.
“Çanakkale Geçilmez”di amma, son eli yıldır emperyalizmin, ahtapot gibi, Osmanlı mülkünün her yerine kollarını uzatmış olduğunu görmüyorduk bile. Çanakkale’yi geçemiyorduk ama, Osmanlı mülkünün madenlerine, demiryollarına, limanlarına, bankalarına, ithalat ve ihracatına çoktan geçip oturmuştu.
Ah, ne olurdu. Cengaverliğimizi ve yenilmezliğimizi biraz da, madenimizde, yolumuzda, bağımızda, dağımızda, ormanımızda; bozkırımızda; ticaretimizde, sanayimizde, kültürümüzde, sanatımızda gösterebilseydik ne olurdu!…
21 MART – SESİMİZ GAZETESİ