HABERLERDEN ESİNTİLER
“Kara çarşaf kadının hürriyet fermanıdır.”
“Kadının çalışma hayatına sürülmesi, vücudunu insafsızca sömürmek içindir.”
Bu ve buna benzer laflar, Diyanet Vakfı’nın açtığı kitap fuarındaki bazı yayımlarda geçiyor. Kadın, isteği ve iradesi dışında veya bir baskı sonucu kara çarşafa girmişse; bu, hürriyet değil, hürriyetin gasbedilmesi demektir. Bu bir, Kara çarşafa bürünmüş bir kadın da pekâlâ kışkırtıcı olabilir. Bu iki “Kadının örtünmesi” Kur’an’ı Kerim’deki muamelat hükümleri cümlesindendir iki, zamana göre uygulama şekli değişebilir, bu da üç.
Kadının iş hayatına sürülmesine gelince… İlk Müslüman olan kadın Hazreti Hatice, yani Peygamber’in hanımı, kervan sahibi bir “iş kadını” değil miydi? Müslüman olduktan sonra da işine devam etmedi miydi? “Çalışmak” ile “vücut sömürmek” arasında kurulan bağlantıya ise ne demeli bilmem ki…
“Aşırı dinci akımlar Müslümanlığa zarar veriyor.”
Kıyamete kadar baki olan “Kur’an-ı Kerim” deki ayet, boşuna inmemiş:
“Dinde aşırı gitmeyin. Din işlerinde fazla ince eleyip sık dokursanız, sonra helak olursunuz.”
Namazın oniki farzından birisi “necasetten taharet”: Bedeninden, elbisende, namaz kılacağın yerde ve çevrede pislik varsa temizlemektir. “Yer” ve “Çevre” deyimine yorum getirirsek, bu; namaz kılınan köyün, kasabanın veya şehrin her tarafı demektir. Yani sokak, cadde, meydan, köşe; bucak her taraf temiz olacak. Biz böyle her tarafı çöplüğe çevirdikçe, biz böyle yerlere tükrük- kakruk attıkça, namaz kılınan yer ve çevrenin temiz olması şartı nasıl yerine getirilmiş olabilir? Ve kıldığımız namazlar acaba ne derece makbul sayılabilir?
26 MAYIS – SESİMİZ GAZETESİ