“AH VAH!” DEMEKLE OLMUYOR…

“AH VAH!” DEMEKLE OLMUYOR…

“AH VAH!” DEMEKLE OLMUYOR…

Son günlerde ülkemizin birçok köşesinde peşipeşine çıkan orman yangınları yine hepimizi yaslara boğdu. Tüm canlıların hayat kaynağı olan ormanlardan yükselen alevli feryatlar karşısında vurdumduymaz kalabilen ruhsuzlar da var mıdır bilmem? Bildiğim şu ki bu yangınlar, tedbirsiz ve dikkatsiz, bazen de kasıtlı kişilerin marifetidir.
Geçen yıl orman kanunuda yapılan bir değişiklikler orman yakanlara bayağı ağır cezalar da kondu. Kondu konmasına ama ateşi yakıp keyif çatan vurdumduymazlar ve yine hala orman kenarındaki tarlalarında için ormanda çalı-çırpı yakan densizler… Ve nihayet terör ateşini ormana da sıçratan kara vicdanlılar… Bunlara karşı devletin, halkın, sivil toplum örgütlerinin ve medyanın asla ödün vermeden mücadele etmesi şarttır.
Bu mücadelede önceliği, bilhassa Ege’nin ve Akdeniz’in turizm açık bölgelerinde arazi mafyasına karşı vermek lazım. Son defa Aydın’ın Söke İlçesi Dilek Yarımadası Milli Parkı’ndaki yangını arazi mafyasının çıkardığı söyleniyor. Ege çiftçiler Derneği Başkanı’nın yazılı açıklamasında derneğin uyarılarına rağmen, ciddi önlem alınmadığı, arazi mafyasının burayı yakarak, sonra da siyasi baskılar kullanarak milli park statüsünden çıkartmak istedikleri belirtiliyor.
Ülkemizde orman yangınlarına müdahalede kullanılan uçak, helikopter ve arazözler, hem sayı hem teknolojik olarak yetersiz. Ancak insanımızın fedakârlığı, orman köylüsünün gönüllü katılımı ve askeri birliklerin desteği Türkiye’nin yangınla mücadeledeki avantajları. Bu avantajla beraber, teknolojik donatımın da bir an evvel sağlanması gerek. Orman Genel Müdürlüğü’ne yeni yol ve iş makineleri, yeni arazözler, helikopterler, anfibik uçaklar gerek. Vel’hasıl orman için ne lazımsa yapalım?…
Ne lazımsa yapalım bir an evvel. Çünkü meselenin bir saniye gecikmeye tahammülü yok. Son 35 yılda mevcut ormanlarımızın yarısını kaybettiğimizi unutmayalım. TEMA Vakfı’nın “TÜRKİYE ÇÖL OLUYOR!” uyarılarına kulak verelim.
Ormanlar cayır cayır yanarken, sadece seyretmek veya ah-vah demek insana yakışmaz. Ancak 50 yılda, 100, hatta 200 yılda yetişmiş bir orman, bir densizin veya bir sarhoşun rastgele attığı bir izmarit, bir anarşist veya mafyanın vicdansız kasıtlarıyla birkaç saat içinde yanıp kül oluveriyor. Olacak iş mi bu?
Görülmekte ki ormancılık ve ormanı korumak çok zor bir mesele, Sadece devlet yapsın, devlet korusun demekle olmuyor. Devletin yetiştireceği çam ve meşe ormanları yanısıra ardıç, akasya, ıhlamur, kuşburnu, mahlep, vişne, ceviz, elma, armut, erik vb. nisbeten çabuk yetişip, gelir getiren ağaçlıklar da şahıs, şirket, dernek, vakıf eliyle kurulabilir. Devlet bunun için arazi tahsis edebilir, halkı ve özel kuruluşları teşvik edebilir.
Ağacın ve ormanın kime ait olması o kadar önemli değil. Önemli olan ülkemizi erozyondan, çölleşme tehlikesinden korumak, vatanımızı yemyeşil yapmaktadır.
Yemyeşil bir Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan…
Hoşça kalın…

1 AĞUSTOS – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir