BANA NE- SANA NE
Dedikodu yatırıyoruz, dedikodu ile kalkıyoruz. Bir hay-huy içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Acaba gaflet içinde miyiz? Malayani işlerle mi uğraşmaktayız? Belli değil.
Siyaset yapay bir farklılaşma rüzgârına kaptırmış gidiyor. Siyasi rakibin ak mı dedi, gerçekten “ak” ise, ona mutlaka kara demek, sanki değişmeyen bir yasa olmuş. Koltuğunun altında proje dosyaları yok ise, yapılacak en kolay şey farklı görüntü vermektedir. Farklı olmak için olmadık şaklabanlığı yapacaksınız ve “en iyi benim” diyeceksiniz. Proje üretmek yerine laf üretmek de çok kolay.
Laf ebeliği yaparak suyun başına geçmek… Geçince de testiyi doldurmak… Yetmedi küpü doldurmak… Mercedesler, limuzinler… Yetmedi özel uçaklar… Yetmedi yatlar… Bir elin yağda, bir elin balda. Oh ne ala memleket…
Muhalefette bülbül, iktidarda karga. Muhalefete düşünce yeniden gelsin bülbül rolü, kurtarıcı rolü. Madem herşeyi biliyordun, marifet ehliydin, niye kurtarmadın?
Bu vatanı gerçekten kurtaranlar var, var olmasına. Onlar sahneye bir kez çıkar ve şimşek gibi çakarlar. Ve sonra sessizce çekilirler sahneden. Onlar isimsiz kahramandır. Eğer batmadıysak bugünedek, evvel Allah, sonra onlar sayesindedir.
Gerçek kurtarıcılar asla yalan söylemezler. Gerçek kahramanlar asla entrika çevirmez ve asla dedikodu yapmazlar!. Sevgili Nasreddin Hocamız da dedikodu yapmazdı ve yaptırmazdı.
Nasreddin Hoca yolda giderken tanıdığa rastlamış. Tanıdık kişi: “Hocam” demiş, “demin burdan bir tepsi baklava geçti, gördün mü?” Hoca, “Bana ne?” demiş. Bu sefer tanıdık kişi, “Ama Hocam, baklava sizin eve gidiyordu!” deyince, Hoca kestirip atmış: “Sana ne?”
Hoşça kalın…
3 ARALIK – TOKAT GAZETESİ