KERAMET VE MARİFET

KERAMET VE MARİFET

KERAMET VE MARİFET

Evliyanın büyüklerinden Cüneydi Bağdadi Hazretlerine “Bir keramet göster!” diye sorulmuş. Cüneydi Bağdadi, “Peki” demiş, kalkıp yürümüş…
Tabii ki doğrusunu yapmış. “Keramet” diye evliyaların bazı olağanüstü hallerine denilmiştir. Ermişçesine yapılmış hareket veya söylenmiş fikir sahipleri içinde “keramet ehli” deyimi kullanılmıştır. “Mucize” ise Peygamberlerin gösterdiği olağanüstü hallerdir. Allah’a iman etmek için illa ki mucize veya keramet görmek gerekmez. Düşünen insanlar için şu yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey zaten olağanüstüdür. Evrenin ve maddenin sırları akıl ve bilimle bir bir keşfedildikçe, canlı-cansız herşeyde bir mucize ve keramet olduğu anlaşılmaktadır.
Uzağa gitme, kendine bak, mucizeyi gör. İnsanın her organı, duymamız, görmemiz, düşünmemiz, konuşmamız… Vel’hasıl herşeyimizde bir mucize yok mudur? İnsan beyni nedir? Aynı anda yüzlerce kanaldan gelen bilgileri algılayan, depolayan, değerlendiren bir yapıya sahiptir. Teknoloji harikası bilgisayarlar da insan beynini takliden yapılmış elektronik beyindir ki, bunların bugün en gelişmiş olanları aynı anda ancak 3-4 kanaldan gelen bilgiyi algılayabilmektedir. Eğer karaciğerimizin yaptığı işlevleri bir fabrikaya yaptırmaya kalkışsaydık, bu bir fabrikalar kompleksi olacak ve bir şehir kadar alan kaplayacaktı! Daha ne mucizesi, hangi kerameti soruyorsun?
Cüneydi Bağdadi’ye “Bize arifi tarif eder misin?” diye sordular. O cevap verdi: “Arifi nasıl tarif etsem ki, suyun rengi içinde bulunduğu kabın rengini alır. İşte arif de böyledir. Zamana, zemine ve içinde bulunan tecelliye göre şekil ve renk alır.”
Bu büyük Allah dostu alime “marifet” in mahiyeti hakkında sorulduğunda şunları söyledi: “Marifet gayret ister. Birçok gayretim sonunda eşyanın mahiyetine iki şey ile ulaşılabildiğini anladım. Bu iki şeyden birisi his, yani duygu ve sezgi, diğeri ise delil ve deneydir.”
Cüneydi Bağdadi, 9. yüzyılda yaşadı. İslam alemin de 9., 10., 11. yüzyıllar bilim bakımından aydınlanma çağıdır. Başta matematik, fizik, kimya, tıp ve astronomi olmak üzere bilimin birçok alanında büyük gelişmeler oldu, eserler yazıldı. O yüzyıllarda, yani ortaçağda Avrupa, Kilise’nin kara taassubu altında karanlıklar içindeydi. 15. yüzyılda başlayan Avrupa Rönesans hareketi de Kilise taassubunun kırılması ve gelişmiş İslam medeniyetinin etkisiyle olmuştur. Son dörtyüz yılda ise işler tersine dönmüş. İslam âlemi dini taassubun pençesine düşerken, Avrupa bilim ve sanat yolunda dev adımlarla ilerlemiştir.
Cüneyd Bağdadi’nin veciz sözlerinden bir örnek: “Güzel huylu günahkârlarla sohbet etmeyi, bağnaz dindarlarla sohbet etmeye tercih ederim.”
Bugünkü evliya müsveddelerine ve din istismarcısı siyasilere ithaf olunur.
Hoşça kalın..

17 OCAK – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir