GEÇ KALAN UYARI
“Tarikatların ülkemizde bin yıllık bir geçmişi vardır. Bir gelenek bin yıldır yaşamaktaysa bir ihtiyaca cevap veriyor demektir. Demokratik bir devlet, vatandaşlarına şöyle yaşa böyle yaşa veya şuna inan buna inanma diyemez. Ama Devlet vatandaşını korur, temiz inanç sahiplerini din tacirlerine karşı korur. Din sömürücüsünü ekonomik sömürünün aracı yapanlara fırsat vermeyeceğiz.”
Bu cümleler, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ÇİLLER’in partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmadan bir alıntıdır. Tansu ÇİLLER bu konuşmasında ayrıca, tarikat sömürüsünün cehaletten kaynaklandığını belirtmiş, dini cehaletin yenilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’na görevini hatırlatmıştır.
Aslında Tansu Çiller’in uyarısı, bir hayli geç kalmış uyarıdır. Aczmendiler’in anarşist davranışları, ardından patlak veren Müslüm Gündüz, Fadime Şahin ve Ali Kalkancı olayları ve bunlarla ilgili günlerdir süren çalkantılı haberler karşısında resmi bir açıklama bekleniyordu. Henüz ortada Bakanlar Kurulu’nda veya doğrudan Başbakan tarafından beyan edilen resmi bir tavır olmadığı gibi, bil’akis tarikatları kollayıcı ve Medyayı suçlayıcı açıklamaların yapılması esef vericidir.
Bizzat özeleştiri yapması gerekenler, birde üstelik medyayı suçluyor. Yapılacak özeleştiri ile, yozlaşma ve bozulmalar önlenemese bile, en azından dikkatler çekilmiş olacaktır. Özeleştiri yapmak zamanıdır. Politikacılar, Siyasi partiler, Yöneticiler, Cumhuriyet Savcıları, İlahiyat Fakülteleri, din görevlileri, dini vakıflar ve bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere her kurum ve her vatandaşın din konusunda, ülkemizde dinin yanlış yönlere çekilmesinde bir değerlendirme yapma zamanıdır.
Mesele sadece, birkaç kendini bilmez tarikatçının saf dindarlara sömürmesi olayından ibaret değildir. Çok daha derindir. Yıllardır önemsenmese de, alttan alta gelişen dini akımların doğrudan rejimi hedef aldığı, modern bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine muhalefet cephesi kurmaya çalıştığı artık sabit olmuştur. Yıllardır önemsenmedi, çünkü Türkiye’nin çok daha önemli meseleleri vardı ve bunlar halen de var. Zaten birçok önemli meselenin bir türlü çözümlenemeyişi yüzündendir ki dini irtica, saptırılmış şeriat özlemi haline gelebiliyordu. Ortam böylesine müsait bir duruma gelince de, siyasi bir parti çıkıp bu müsait ortamı daha da müsait hale sokarak oy patlaması yapabiliyordu.
Din açısından siyasi yorumlar ve dinde, söylemlerini, yıllardır yalnız tarikat ve dergahların kuytu köşelerinde değil, alenen cami kürsülerinde de beyan edilmekteydi ve halen de edilmektedir. Bu keyifiyet, Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığının ve illerde Müftülüklerin hiç mi dikkatini çekmiyordu? Çekmemesi mümkün değildi ama “aman benden bulmasın” zihniyeti de ağır basıyordu.
Hiç olmazsa bu tip din görevlileri, müfettişlerce ve müftülerce denetlenip düzeltilemez miydi? Tarikatlar ikaz edilemez miydi?
Ne diyelim, inşallah bundan sonra olur…
Hoşça kalın…
25 OCAK – TOKAT GAZETESİ