BASIN’ın EVRİMİ (6)
Gelişmiş demokratik ülkelerde basının kendi kendini kontrol etmesi (özdenetim) fikrinin tercih edildiği görülmekte; dikta yönetimi veya totaliter rejimli ülkeler de ise bunun tersine uygulamalara rastlanmaktadır. Basın’a baskı ve ceza yönteminin ağır bastığı bir ülkede demokrasiden bahsedilemeyeceği gibi, insanların temel hak ve hürriyetlerini kullanabilmeleri de mümkün olmaz.
Ülkemizde basının özdenetimi için çalışmalar 1930’larda başlamıştır. 1931’de kabul edilen basın yasası ile kurulan “Haysiyet Divanları” bir süre çalışmış, fakat başarılı olamamıştır. 1950 yıllarında konu tekrar önem kazanmış, o tarihte hükümetin basına SANSÜR uygulayacağı dikkate alınarak, “özdenetim” teklifi bir alternatif olarak ortaya atılmıştır. 24 Temmuz 1960 tarihinde “Basın Ahlak Yasası” 132 gazete, dergi, ajans ve meslek kuruluşu tarafından kabul edilmiştir.
Basın Ahlak Yasası ilkelerini uygulamak ve kontrol etmekle görevli bir “Basın Şeref Divanı” kurulmuş; ilk yedi yıl içerisinde bu divan 148 konuyu incelemiş, karara bağlamıştır. Bu kuruluşun çalışmaları yıldan yıla tavsamıştır.
Günümüzde ise TÜRK BASINI, daha kapsamlı bir deyimle TÜRK MEDYASI, kendi kendini kontrol sistemini “BASIN KONSEYİ” ile devam ettirmektedir. Basın Konseyi’nin bugün, 2000 dolayında gazeteci ve medya üyesi vardır. 25 kişilik YÜKSEK KURUL KONSEY’in icra organıdır. Basın Konseyi’ne üye olan bir gazeteci veya basın kuruluşu, 16 maddelik basın meslek ilkelerine uyacağına dair söz verir.
Bu ilkelere uymayanlar veya uymadıkları iddia olunan gazeteci veya medya programcısının şikâyet konusu olan yayınlarını inceleyen BASIN YÜKSEK KURULU’nun ilgililer hakkında verdiği kararlar kamuoyuna açıklanmaktadır.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ, daha geniş deyimle İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ, herkes için gerekli olup demokratik hayatın sigortasıdır. Yazılı basına kıyasen daha geniş kitlelere hitap eden elektronik basın (TV’ler ve Radyolar) ile toplumun iletişim özgürlüğünden yararlanma imkânları artmıştır. Bu imkân başta reklam iletişimi olmak üzere, her türlü tanıtım ve propaganda alanını genişletmiş, bizzat medya olarak da tek tek bireyleri ve toplumsal çevreleri etkileme, hatta yönlendirme gücünü elde etmiştir.
BASIN’ın gücü arttıkça, basının, moda deyimle MEDYA’nın siyasi iktidar, siyasi partiler ve kişilerle olan ilişkileri de hassas bir konum almıştır. Basının kendi ekonomik gücüyle ayakta kalabilmesi daha bir önem kazanmıştır. Bununla beraber, aslında bir kamu görevi yapan BASIN’ın devletin bazı imkânlarından yararlanması, zaman zaman Hükümet kararlarıyla desteklenmesi de doğal karşılanmaktadır.
BASIN’ın EVRİMİ konulu yazı-dizimizi büyük önder ATATÜRK’ün 1922’de, basın hakkında verdiği beyanatı ile noktalıyoruz: “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hulasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlıbaşına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”
Hoşça kalın…
28 MART – TOKAT GAZETESİ