CUMHURİYETİMİZİN Dünü ve Bugünü (4)

CUMHURİYETİMİZİN Dünü ve Bugünü (4)

CUMHURİYETİMİZİN Dünü ve Bugünü (4)

Cumhuriyetimizi bu yıl daha bir coşkulu kutladık. Bu yılki kutlamalara, halk kitlelerinin, katılımında, sanki özel bir ilgi ve sahiplenme duygusu vardı. Bunun bir sebebi olmalıydı. Sebep şöyle şekilleniyordu zihinlerde. “Bir musibet, bin nasihatten evladır” atasözü geçerliğini bir kez daha kanıtlamıştı.
Herhalde, Cumhuriyetimize musallat olan bir müsibet vardı ki, kitleler, “Durun bakalım, biz buradayız!” mesajı veriyordu. Ancak müsibet, doğal afet gibi birden bire de ortaya çıkmış değildi. Hem sonra, tek müsibete indirgenemezdi meselemiz. Çözümünü hep ertelediğimiz birçok problem, sonunda birer bela veya müsibet haline dönüşüp karşımıza çıkıyordu.
Elbette bir müsibetin bin nasihatten evla olduğunu kabul ediyorduk ama, bela veya musibetlerin üzerine öyle pek de ciddi ciddi gitmiyorduk. Belki de musibetin çok daha büyümesini bekliyorduk. Nemize gerekti öyle ufak tefek işlerle uğraşmak.
74’ünü doldurup 75 yaşına bastığı şu günlerde, Atatürk’ün kutsal bir armağan gibi Türk Gençliğine emanet ettiği Cumhuriyetimizin bugün hali nicedir deyip bir muhasebe ve bir özeleştiri de yapmalıydık. Kendi halimizi de şöyle bir yormalıydık kafamızda.
Örnek verelim birazcık; işte “TRAFİK” belası! İşte size “ENFLASYON” canavarı! Ve işte “TERÖR” musibeti! Başka? “VERGİ ADALETSİZLİĞİ! Daha başka? “GELİR DAĞILIMI BOZUKLUĞU!”; “BÖLGELER ARASI DENGESİZLİK!”, “İŞSİZLİK!”; “CEHALET”; “YOKSULLUK”; “AŞIRI MERKEZİYETÇİLİK”; “PARTİZANLIK”; “SAVURGANLIK”; “MAFYA”; “YOLSUZLUK”… Ve daha bunlar gibi çok meselemiz, musibetimiz var. Bunca musibet olacak ama, “İRTİCA” olmayacaktı? O niye geri kalsındı ki? İrtica musibetinin başlıca iki gıdası vardı: Din istisarı ve dinde cehalet. Bunlar da bizde maşallah istemediğiniz kadar bulunurdu. Siyaset alanında din istismarını, Cumhuriyetin ilk 25 yılından sonraki dönemlerde, bir-iki istisna dışında her parti yaptı. Bu mesele, sağcılık ve solculuk gibi kutuplaşmalara bile yol açtı.
Bu ülkede yıllar yılı, siyaset-tarikat-ticaret üçgeninden bahsedildi. Kimse aldırmadı. Her şeye rağmen, Devletin laiklik ilkesi yine de korunabildi. Cumhuriyetin koruyucuları her devirde gücünü gösterebiliyordu. Ancak ne olduysa son birkaç yıl içinde oldu. İRTİCA, artık CUMHURİYET’e meydan okuyan bir havaya bile girmişti. Öyle ki din istismarcılarının en profesyonel olanları, kendi emelleri için irticayı bile kullanabiliyordu. İrtica ile hem yandaş, hem içice yaşıyorlardı ama, sıkıştılarmı da, “bize katlanın, biz olmasak radikal İslam gelir!” diyerek şantaj yaptıkları da oluyordu.
İşte bütün saydığımız musibetlerin tam ortasındayken 29 EKİM 1997 tarihine ulaştık; CUMHURİYETİMİZ efsanevi gücünü gösterdi. Ve büyük ATATÜRK’ün şu ünlü sözü dilden dile, gönülden gönüle bir kez daha yankılandı: “TÜRKİYE CUMHURİYETİ SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR!” Ve yıldan yıla daha da güçlenerek…
Hoşça kalın…

1 KASIM – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir