BASINDAN BEKLEDİKLERİMİZ (4)
İlkeli ve dürüst yayın yapan bir gazetenin arkasında mutlaka dürüst ve idealist gazeteciler vardır. Bu bakımdan gazetecilik, bir takım çıkar ilişkilerinden arınmış bağımsız bir kişiliğe sahip olmayı gerektirir.
“BASIN ancak iktidarın kudretine, paranın gücüne bağlı olmadığı, sadece kamuoyunun vicdanına bağlı olduğu sürece özgürdür.” Bu söz, 24 KASIM 1954’de, yani tam 43 yıl önce, “Fransız Milli Basın Federasyonu” adıyla yapılan toplantıda belirlenmiş bildiride geçmektedir.
Yine 1954’de bu kez Amerika’da Washington Post gazetesi sahibi Mejer şöyle bir söz söylemişti: “Gazetelerin görevi, okuyucularına ve kamuoyuna yöneliktir, sahibinin çıkarlarıyla ilgisi yoktur. Gerçeğin peşinde koşan gazete, servetinden fedakârlıkta bulunmaya hazır olmalıdır.”
Ve Türkiye’de Hürriyet Gazetesi sahibi ve başyazarı Sedat Simavi, yine aynı yıllarda şöyle diyordu: “Kalemini kır, ama satma!”
Üç ayrı ülkede söylenmiş yukarıdaki sözlere bakarak şöyle bir sonuç çıkartmak mümkündür:” Evrensel bir meslek olan gazeteciliğin belirli ahlak kuralları vardır ve bunlardan vazgeçilmez.”
Ancak ne yazık ki bugün dünyanın pek çok ülkesinde Basın, siyasi iktidarların ve güçlü sermayenin etkisi altındadır. Demokrasinin olmadığı totaliter rejimle yönetilen ülkelerde ise Basın, tamamen dikta yönetimin güdümündedir. Aslında basın ve demokrasi, birbiriyle özdeş bir anlam taşımaktadır. Gelişmiş demokrasiye sahip bir ülkede mutlaka, toplum vicdanını ve kamuoyunu tatmin eden hür basın vardır.
Ülkemizdeki durum ise, siyasetin ve sermayenin Basın üzerindeki etkileri bakımından pek parlak gözükmüyor. Siyasi iktidarlar, zaman zaman basın konusunda yasal düzenlemeler yapmak, bahane almaktan ziyade, kendi kudretini korumak.
Son yıllarda büyük sermayenin hem yazılı, hem de elektronik (Radyo ve TV’ler) basına el atması, Türkiye basınında bir tekelleşme olayı başlatmıştır. TEKELLEŞME, SANSÜR’ün ikiz kardeşidir. Bunu engellemenin tek yolu, tüm gelişmiş demokratik ülkelerde olduğu gibi, bir an önce anti-tekel yasalarının hayata geçirilmesidir.
Yine ülkemizde son yıllarda, bir kısım gazete ve TV’lerle çok sayıda radyonun da siyasallaştırılan dinsel propagandanın arkasındaki başka bir sermayenin güdümüne girerek yayın yapmasına tanık oluyoruz.
İster öyle ister böyle olsun, BASIN’ın belirli ellerde tekelleşmesi, toplumsal bakış açılarını, değerlendirme ve özgürlüğünü kısıtlamakta, demokrasiye ve hür düşünceye set çekmektedir.
Tekelci basın önlensin. Ama tekelci basını önleyeceğiz bahanesiyle tekelci iktidar da düşlenmesin.
Son söz:
BASIN, “Halkın gerçekleri öğrenme hakkı” nın hakkını verebilmelidir.
Hoşça kalın…
11 KASIM – TOKAT GAZETESİ