10 KASIM DÜŞÜNCELERİ (6)

10 KASIM DÜŞÜNCELERİ (6)

10 KASIM DÜŞÜNCELERİ (6)

Yalnız dünyada iyi bir oyuncu olmak yetmezdi. Bir de fark yaratmak gerekirdi. Öyle bir şeyler yapmalısınız ki; “ne farkeder?” diye sorulduğunda, “işte şu farketti!” diyebilesiniz.
Farkı farketmek için başlangıç noktasını ister 23 NİSAN 1920, ister 29 EKİM 1923 kabul edelim, 10 KASIM 1938’de varılan noktadaki Türkiye fotoğrafını “mucize” diye tanımlasak caizdir. Cumhuriyetin 10. Yıldönümünde ATATÜRK’ün “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık” sözleri, “daha büyük işler yapacağız” vaadiyle de desteklenmiştir.
Gerçekten, 10. yıl söylevinden 10 KASIM 1938’e kadar geçen zamanda da “daha büyük işler” yapılarak yeni bir fark yaratılmıştır.
Ünlü bir yazar, yeni romanını yazmak üzere, okyanus sahilinde bir kulübeye yerleşir. Bir sabah, kulübesinin terasına oturup okyanusun engin maviliklerini seyrederken, sahilde dans eder gibi hareketler yapan bir adam görür. Merak edip sahile doğru biraz yaklaşınca, genç bir adamın aslında dans etmediğini, sahil boyunca koşar adım yürüdüğünü ve her üç-beş adımda bir, yerden bir şey alarak denize fırlattığını farkeder,
Yazar, genç adama iyice yaklaşıp selam verdikten sonra sorar ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
– Merak ettim, siz böyle ne yapıyorsunuz?
– Sahile vurmuş deniz yıldızlarını görüyorsunuz. Onları bir an evvel toplayıp denize atmazsam, biraz sonra Güneş yükselecek ve hepsi ölecekler!
– İyi ama, bu sahil böyle onlarca kilometre uzanıp gidiyor. Ne farkedecek?
Genç adam kumsaldan bir denizyıldızı daha alıp okyanusa atar ve yazara dönüp şöyle der:
– İşte şimdi bir denizyıldızı daha farketti!.
Ünlü yazar, kulübesine dönerek düşünmeye başladı. Sahildeki genç adamın, ilk bakışta delicesine bir iş gibi görünen çabasıyla, aslında bir fark yarattığı yargısına vardı. Ve ona “Ne fark edecek” diye bir soru yöneltmiş olmaktan dolayı da kendinden utandı. Düşünmeye devam etti ve şöyle bir sonuç çıkarttı: Evrende iyi bir oyuncu olmak için insanların sayısız seçenekleri vardı…
Evrende bir oyuncu olmak ve fark yaratabilmek!..
Belki de bütün mesele bunda yatıyordu.
Bugün 18 KASIM 1997. ATATÜRK’ten sonra 59 yıl, 8 gün geçmiş durumda. Bu geçen süreye ilişkin TÜRKİYE tablosunu dürüstçe çizdikten sonra, Anıt-Kabir’deki özel deftere şöylesine farklı bir şeyler yazmak geliyor içimizden:
“ATAM,
Aradan geçen 59 yıldır şu özel deftere neler yazmadık ki?… Bugün itiraf ediyoruz, yazdıklarımızın çoğunda samimi olamadık maalesef. Hep yaldızlı sözlerle hitap ettik, ama dışarıya çıkınca tam tersini yaptık. Aslında seni hiç anlamadık, anlamak içinse o ünlü SÖLEV’ini yılda bir kez olsun okumak, hiç olmazsa kapağını açıp şöyle bir karıştırmak zahmetine bile katlanmadık. Vurguncular, talancılar, yalancılar, siyaset ve din bezirgânları bu ülkeyi enflasyon batağına düşürüp, terör belasına sürükledikten sonra dahi manevi huzuruna gelip, “Atam izindeyiz, müsterih uyu…” gibisinden laflar yazıp seni uyutmaya kalkıştılar.
Ancak, bütün bu dalga-dubara ve yaşanan musibetler hiçbir işe yaramadı diyemeyiz. Büyük uyanış için kıvılcım çakılmıştır. Biz yine de “müsterih uyu, izindeyiz” demeye çekiniyoruz ATAM..”
Hoşça kalın…

NOT: Dizi yazımızın 4. Bölümünde geçen Bektaşi fırkasında, Bektaşi babası; Mahkemede söylediği “Ben yoksul bir adamım, and bulunsam and içerim, rakı bulursam rakı içerim” sözlerini, Kadı’nın: Behey densiz, mübarek ramazan günü rakı içmeye utanmıyor musun, hem de üç gün önce and içtiğin halde?” çıkışmasına karşılık söylemiştir. Fıkrası bu şekilde düzeltiriz.

18 KASIM – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir