BUNDAN ÖTE NE DENİR?
JAPONYA misali:
“Japonya doğal kaynakça fakir, insan gücüyle zengin, çok iyi yetişmiş, bilgi çağını yakalamış, “Önce Ülkem!” diyen insanların ülkesi. Çok kaliteli bu insan gücü sayesinde Japonya’nın üretken ekonomisi, 51 İslam ülkesinin toplam ekonomik gücünün üç katına eşit bir güce sahip.”
Yukarıdaki haber, 12 MAYIS 1996 tarihinde TGRT’nin “MİLLETİN MECLİSİ” programını izlerken tutmuş olduğum notlar arasında yer alıyor. Siyaset ve bilim adamlarının da katıldığı bir programda açıklanmıştır.
Yine, aynı programda bir ekonomistin, ülkemiz ekonomisine ilişkin bazı tespitleri şok etkisi yapmış oradaki politikacı ve diğer katılımcılardan herhangi bir itiraz da çıkmamıştır.
İtiraz çıksa da bir şey değişmeyecekti. Çünkü o tespitler yaşadığımız gerçeklerdi. Ne idi bu gerçekler?
Ekonomist diyordu ki;
“100 milyon dolara 40 milyon dolar kazanç veren tek ülke Türkiye! Sıcak para olarak böyle yılda 5 milyar dolar giriyor. Bu para giriyor, 2 milyar doları havadan kapıp götürüyor. Bu para da yeniden dönüp Hazine Bonosu, Devlet Tahvili ve Repo’ya yatırılıyor, yine alıp götürüyor. Yani neticede Türkiye kendi parasıyla dışarıya sağlıyor.”
“TÜRKİYE’de enflasyonun devam etmesini isteyen çok büyük bir kesim var. Birçok şirketin bilançolarında faaliyet dışı gelirler 1’den 9’a çıkmış. (Bundan vergi alamıyorsun). Bunun manası: Vergi verme, vergiyi cal! İşte rant! Üretmeyen ekonomi.”
“2 katrilyon iç borç. Bunun faizi günde 8 trilyon. Devletin, rantiye sektörüne ödediği günlük 8 trilyon faizle 100 milyar sermayeli 80 firma kurulur (günde).”
“Dünyada en çok kar eden kuruluşlar, bizdeki Bankalar. Parayı vatandaştan alıp Devlete satıyor.”
Şimdi bu gerçekleri alt alta sıraladıktan sonra külahımızı önümüze koyup düşünmemiz gerekir. Neden böyle?
Japonya ve Türkiye… Gelişmiş ülkeler ve gelişmemiş, gelişmekte olan veya geri kalmış diye nitelenen ülkeler… Dünyada bu tablo neden değişmiyor? Hele hele İslam ülkeleri geri kalmışlık çemberini niçin kıramıyor?
Yukarıya aldığımız ve onların benzeri birçok sorunları ülkemizde ve benzeri ülkelerde çözmeye doğru bir yaklaşım, kararlı bir siyasi irade hala yok! Ne kadar yazık…
Asıl gerçekler üzerinde durulmayınca, yaşamsal sorunlar tartışılmayınca, ekonomik sorunları çözmek işimize gelmeyince geriye ne yapmak kalıyor? Bayrak ve ezan edebiyatı… “Kur’an-a dokunan eller kırılsın” sloganı. (Sanki dokunan varmış gibi?) İnananlar-inanmayanlar, sağcılık-solculuk davaları…
Üstelik bu çoğu fasarya, gereksiz, halk arasında gerçek bir sorun teşkil etmeyen konuları meydan meydan dolaşıp ve salan salon toplanıp kürsülerden satarak siyasi rant sağlayan siyaset bezirgânları!..
Bundan öte ne denir, bilmem ki!.
Hoşça kalın…
21 KASIM – TOKAT GAZETESİ