İPEKBÖCEĞİ KOZASINDAN ÇIKABİLMEK (3)
‘Ahh bir bilseydik…’ diye başlayan yakınmalar boşunadır. İnsan koza örmeye alışmışsa… Hem kendine, hem de başkalarına koca örmekten bir başını kaldırıp farklı dünyalara baksa da artık çok geç… O başkaları da daha başkalarına öğretmiştir koza örmeyi… Hep birlikte oluşturdukları daracık dünyalarından bir küçük pencere açarak o farklı dünyalara arasıra bakmayı deneselerdi, hiç olmazsa…
Deneselerdi de bu deneylerden ‘değişimin’in yeni kıvılcımları çaksaydı… Bundan 75 yıl önce çakan şimşekler gibi mutlu ufuklara giden yolları aydınlatsaydı… Yazık ki yolun yarısına gelmişken, yüzyıllarının koza örme alışkanlığı depreşerek, sizi yeniden karanlık ve çıkmaz yollara sürüklemişti.
Oysa siz o çıkmaz yollarda hidayete erdiğinizi sanıyordunuz, ilimsiz ve irfansız…
Araştırmaya ve deneye dayanmayan bir uğraştan, çilesi çekilmeyen bir işten ilim ve irfan çıkmazdı. Hayat için gerekli olansa müsbet ilim ve fendi. İlim ve fennin ise kozalardan çıktığını görülmemişti.
Bu böyle gitmezdi, gitmezdi ama nasıl olacaktı? Sabahtan akşama veya akşamdan sabaha bir mucize gerçekleşsin diyen de yoktu zaten…
Üstelik kahramanlar çağı kapanmıştı. Kurtarıcılar da beklenmemeliydi… Büyük bir olasılıkla, ne bir kahraman, ne de bir kurtarıcı zuhur edecekti. Gerçi ortalıkta sahte mehdiler ve hatta sahte peygamberler dolaşmıyor değildi ama bunların maskesini düşüren dinamik güçlere sahiptik çok şükür…
Dinamik güç kullanımıyla da iş bitmiş olmuyordu. Toplumsal bilincin yükselmesi, kollektif aklın işlemesi gerekiyordu ki, işte burada aydınların işlevi başlıyordu.
Çünkü, kozadan çıkabilmek için, yaşadığımız çağda, bundan başka bir yöntem henüz keşfedilmiş değildi.
Hoşça kalın…
1 MART – TOKAT GAZETESİ