YA DEĞİŞİM, YA DÖNÜŞÜM!
“Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım EREZ “Ya değişim ya ölüm” dedi.
Yalım EREZ bu sözü söylerken herhalde, ATATÜRK’ün kurtuluş savaşını başlatırken söylediği ünlü “YA İSTİKLAL, Ya ÖLÜM!” parolasından esinlenmiş olsa gerek. “Ya istiklal, ya ölüm” diyerek yola çıkan Atatürk ve arkadaşları gerçekten kelle koltukta büyük bir mücadeleye girmiş ve sonuçta Türk Milleti istiklalini kazanmıştı. Ve bununla da kalınmamış, büyük zaferin ardından büyük değişim başlatılmış, on yıl içinde ilim ve fennin en son esaslarına dayalı milli ve asri bir devlet kurulmuştu.
Şimdilerde ne haldeyiz? 75 yıl sonra gele gele ‘Ya değişim ya ölüm’ noktasına gelmişiz. Yani, ‘ya değişeceğiz ya öleceğiz’ deme ihtiyacını duyduğumuz noktaya. Oysaki CUMHURİYET’in 75. yıl dönümünü kutladığımız bir zaman dönemecinde vardığımız kavşakta ikinci tercihin “ölüm” olmaması gerekirdi. Ölüme değil yaşama çağrı olmalıydı ikinci tercihimiz. Yani tıpkı “değişim” gibi asrımın “sür’at ve hareket” kavramına uygun bir çağrı olmalıydı.
Asrımız ve çağımız aynı zamana “bilim ve bilgi çağı” idi. “Bilgi’ye ulaşmak, “bilim ve teknoloji’yi birlikte üretmekle başlayacaktı çağdaşlık. Bundan doğacak gönenç (refah), kıvanç ve güvenci e hep birlikte paylaşmalıydık. İşte o zaman, ATATÜRK’ün ünlü “Muasır medeniyet (çağdaş uygarlık) seviyesinin üstüne çıkacağız” sözüyle belirttiği hedefe ulaşmış olacaktık.
Peki, niçin hala o hedefe ulaşmak için bir yana yaklaşamadık bile? Hatta zaman zaman o hedefin uzağını bile düştük? Son elli yıldır gerçek Atatürkçü çizgiden saptık da ondan. Özellikle “gerçek Atatürkçü çizgi” diyorum çünkü sahte çizgileri çok gördük ve hala da görmekteyiz.
Onun içindir ki vardığımız kavşakta, bizde “değişim” diyoruz. Siyasal sistemdeki tıkanıklık, sosyal gerçeklerimiz ve toplumsal taleplerimiz ‘değişim’i kaçınılmaz kılıyor.
Ancak biz “Ya değişim ya ölüm” değil, “Ya değişim ya dönüşüm” diyoruz. Çünkü ‘değişim’den bile güçlü düzeltimlere gereksinim duymaktayız.
Evet, “YA DEĞİŞİM, YA DÖNÜŞÜM”
Hoşça kalın…
15 MAYIS TOKAT GAZETESİ