BULUŞMA
Uzaklardaki yakınlarımı ziyaret etmek için başlayan ayrılışıma, günlük yazılarıma bir süre ara verme izinim eklenince, siz sevgili okurlarımdan ayrı kaldığım süre biraz daha uzamış oldu. Herhalde birazcık da dinlenme ihtiyacını duymuş olmalıydım. Ancak yine de bu dinlenme, “GÜNDEM” köşesinden her gün sizlere Merhaba-deyip gönül bağı kurmaktan öteye iyi, güzel ve doğru şeyler yazma çabasını, gazete yazarına özgü bir sorumluluk bilinciyle gösterebilmişsem, nazarımda hakedilmiş bir dinleme olabilirdi.
Yerel günlük gazetelerin tek lüksü olan haftada bir günlük tatili saymazsak, son 2.5 yılda günlük yazılarını hiç aksatmamış yazarınız,
-Haydi bana eyvallahdiyerek bir süre ortaklıkta görünmemişse okurlarının bunu doğal karşılayacağını düşünmüştü. Ve bugün değerli okurlarıyla buluşmaktan dolayı mutludur.
Doğrusu herkes, ister özel bir iş, isterse kamusal bir görev yapmış olsun, belirli zaman dilimlerine göre belirlenmiş veya hakedilmiş izin veya tatil sürelerini en azından tek düzelikten sıyrılma adına kullanmalıdır. İzin veya tatil süreleri, tüm çalışanlar için ayrıca kendini yenileme ve taze enerjiyle dolma bakımından da önemlidir. Ne var ki, ayrılışla göreve dönüş arasında geçecek zaman da bir o kadar önemlidir. Japonlar dünyada gibi çalışkan oluşlarıyla ünlenmiştir. Yıllık izine ayrılan bir Japon, işine 5 gün önce döner. Bu, onlar için işlerine duydukları saygının bir belirtisi olsa gerek. Japonların yıllık tatilleri genelde 20 gündür. Bu 20 günün tamamını işinden ayrı geçirmekten bir nevi utangaçlık duygusuna kapılan Japon, 5 gün önce dönüp iş başı yapıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Yıllık izinlerimiz genelde 30 gündür. İzin biteceğine yakın bizi bir sıkıntı sarar. Bir süre de rapor mu alsak, ne yapsak? Rapor almasak bile yaşasın bayram tatilleri! 3-4 günlük bayram tatilleri, hükümet kararlarıyla 7 güne, 9 güne uzatılır. Böyle böyle işten kaytarmalarımıza kılıflar uydurup, neredeyse yılın üçte birini izinde veya ense yaparak geçiririz. Neredeyse bu, hepimiz için geçerli bir hayat tarzıdır. Tabii sonuçta kaybedenin yine, ülkemiz ve bizler olacağımızın ayırdına varmadan…
Dört arkadaş namaza durmuşlar. Oradan bir başkası çıkagelmiş “Merhaba yahu!” deyip selam vermiş. O dört arkadaştan fazla nazik birisi, secdedeyken “Merhaba buyrun!” demiş. O sırada ikinci arkadaşı: “Hey, namazın fasit oldu arkadaş!” diye konuşmuş. İkinci arkadaş böyle derdemez üçüncü arkadaş: “Hem onun namazı oldu fasit, hem senin!” demiş. Derken önde imam durmuş dördüncüsü –Ettehiyat– bitmeden Allah’ına;
“Ben ne söz ettim, ne aldım merhaba; Çok şükür hiç bozmadım divanını, Yok suçum, hem dinlerim fermanını.” Diye niyazda bulunmuş, övünmüş.
Bu misali MESNEVİ’sinde veren MEVLANA, kıssadan hisse olarak şöyle yazmış:
“Suç o suç, divan, o divan saf o saf Hepsi etmiş Allah divanında laf Böyledir devrimizin densiz bilgini Kendi suç işler de bilmez kendini.”
Hoşça kalın…
15 ARALIK TOKAT GAZETESİ