BİR MİLLETVEKİLİNİN ANILARI (3)

BİR MİLLETVEKİLİNİN ANILARI (3)

BİR MİLLETVEKİLİNİN ANILARI (3)

Ayrı ayrı konu başlıklı 65.bölümlü ve 270 sayfalı ANILAR’ında Milletvekilimiz, bir anısını şöyle aktarıyor:
“Bir gün Meclis kulisinde, çeşitli parti milletvekilleri bir araya gelmiş, liderlerin bu durumunu kıyasıya eleştiriyorlardı. Bir ara ben de konuşmaya katıldım; ‘Dinler tarihine göre dünyanın oluşumundan beri insanlar otuzaltıbin Tanrı’ya tapmışlar, yüzbinden fazla peygambere inanmışlar. Eğer Muhammed’in son peygamber olduğu ilan edilmemiş olsaydı, parti liderlerimizden bir kısmı peygamberliği ilan ederdi’ dediğimde, bu sözlerim orada bulunanlarca onay gördü. 21.yüzyıla girmek üzere olduğumuz bu dönemde artık partilerimiz, lider partisi konumundan kurtulmalıdır.”
Milletvekilimizin Meclis kulislerinde 20 yıl önceki yargısı bugün de geçerli değil mi? Siyasi partilerimiz dün olduğu gibi, yani 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl önceki gibi, birer lider partisi konumunda değiller mi? Her partinin bir genel başkanı elbette olacak. Ama bizde parti genel başkanları ne hikmetse, kısa zamanda birer karizmatik lider olup çıkmaktadır. Bu karizmatik liderlerin değişebilmesi için artık sadece iki seçenek kalmaktadır: Öteye göçmeleri, ya da Çankaya köşkünü oturmaları. Yine ne hikmetse bunlar eskidikçe ve yaşlandıkça ‘bilge kişi’ oluverirler. Bilge kişilerin her sözünde bir keramet aranır.
Milletvekilimiz liderlerin bu durumunu kitabının bir yerinde şöyle vurguluyor: “Çok partili hayata geçildiğinden bu yana ülkedeki partilerin tümü lider partisi konumundadır. Lider partide her şeydir. Eleştiriye açık olmayan liderler, parti yönetimine çoğu kez sözlerini onaylayan insanları seçtirir. Bu şekilde seçilenler ise liderin her sözünde adeta keramet ararlar.”
Bu ülke, ‘keramet’ arayan insanların ülkesidir. Halkımızın belki yarıdan çoğunun keramet aramakla meşgul bulunduğunu iddia edebiliriz. Kerameti parti liderlerinde aramakla beraber, tıpkı onlar gibi kerameti kendinden menkul şeyh, seyyit ve mürşitlerin peşinden giden insanların sayısı daha fazladır. Bir takım dergâhlarda diplomasız doktorlar, tam gün çalışarak hastalarına keramet ve şifa (!) dağıtıyor. Bir kısım insanımız da yatırlardan (evliya mezarlarından) medet ummaktadır. Her evliyanın bir uzmanlık dalı vardır. Hastalar ona göre ziyaret ederler.
Bu durumda henüz ‘bağımsız birey’ olamamış seçmenlerin siyasetten talep ve beklentileri ne derece sağlıklı ve akılcı olabilir? Bu seçmenler, tıpkı keramet arayışı gibi, hayali vaadlerin cazibesine kapılmaz mı? Siyasette arz-talep ilişkisi, böylesi bir ortama göre şekillenmeyecek mi?
Sonuçta ‘Anılar’ yazarının bir başka yargısına katılmamak elde değil: “Meclisi ve milletvekilliğini kıyasıya eleştirenler, mecliste bulunanların milletin aynası olduğu gerçeğini unutmamalıdır.”
Devam edecek. Hoşça kalın…

19 ARALIK TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir