Tokat’ın Sesi NİLÜFER’in ZAFERİ
Yazımızın başlığını “ BİR YILDIZ –veyaBİR SANATÇI DOĞUYOR” diye de koyabilirdik. Bu hiç de abartılı olmazdı. Ancak koyduğumuz başlık, sanırım daha uygun düşmüştür.
‘Büyük final’ e doğru, şehrimiz bilbordlarında asılı posterlerinde, hem sanki erişmek istediği uzak bir hedefi gözlercesine gizemli, hem de – bana vereceğiniz destek boşa gitmezdercesine özgüvenli bakışlarıyla sizi süzen NİLÜFER’in bir yerellik belirteci gibi başucuna konmuş, ‘TOKAT’ın SESİ’ nitelemesi, şimdilerde zafer çelengini anımsatan bir anlam değişimine uğramış gibi duruyordu.
Çünkü, şimdi O, ‘Tokat’ın Sesi’ olmanın da ötesinde ‘TÜRKİYE’nin SESİ’ kimliğini kazanmıştı.
NİLÜFER’in bu yükselişi, bir tesadüf mü, yoksa ilmek ilmek dokunmuş bir emeğin ürünü müydü? Elbette ki ikincisiydi. Türkülere ve deyişlere teşne sıcak bir aile ortamında filizlenen, Tanrı vergisi bir yetenek, ilk ve orta öğrenim çağlarında Tokat’ın kültürel ikliminden de beslenerek, serpiliyor ve sonrası Ege Üniversitesi Bornova Konservatuvarı müzik bölümünden toplam 6,5 yıl süren bir öğrenim, eğitim ve mastırla bilgilenen ve perçinlenen bir alt yapıya oturuyordu.
Bu sağlam altyapı ve sesine duyduğu özgüvenle, geçen yıl İzmir’den İstanbul’a geçen NİLÜFER, burada kendi kanatlarıyla uçmanın ilk sınavını verecekti. Bundan sekiz ay önce, ANADOLU’nun çeşitli illerinin İSTANBUL’daki temsilcisi Dernek ve Vakıflar arasında organize edilen türkü yarışmasında birinci seçilen ses, NİLÜFER olmuştu:
Ve başarıyla çıktığı bu sınavın ardından ATV’nin Türkiye çapında organize ettiği “ANADOLU ATEŞİ (Bu Toprağın Sesleri)” adlı onaltı hafta süren büyük yarışmadan süzüle süzüle âdeta söke söke başa çıkıyor ve 15 OCAK 2005 Cumartesi gecesi zaferini ilan ediyordu.
Herşey, NİLÜFER’in, yarışmanın daha ilk günlerinde içinden geçirdiği ve zaferinin ilan edildiği ana değin kendine bir sır gibi sakladığı “Bu toprağın sesi ben olacağım” idealinde ve iddiasında düğümlenmişti.
19 OCAK TOKAT GAZETESİ