ÇIKIŞ YOLU BARIŞ YOLU ASLANLI YOL
Birinci Dünya harbi sonunda Almanya, Avusturya-Macaristan ile birlikte İtilaf Devletlerine (İngiltere, Fransa, İtalya) yenik düşen Osmanlı Devleti’nin, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi (Ateş Kes) tarihindeki sınırları içinde yaşayan halkın ve özellikle de ‘havas’ denen ileri gelen insanların tutumlarını yönlendiren düşüncede iki şey önem taşıyordu. Bir defa İtilaf Devletlerine karşı düşmanca tavır alınmayacaktı; ikincisi Padişaha (Hilafet makamına) sadık kalmak esas şart olacaktı. Buna karşın, İtilaf devletleri ateşkes anlaşmalarına uymayıp Osmanlı memleketlerine yer yer işgal ediyor, her tarafta bunların ajanları dolaşıyordu
Bu durum ve şartlar karşısında, kurtuluş için üç tür karar ortaya atılmıştı;
Birincisi, İngiltere himayesini (korumasını) istemek; İkincisi, Amerika(A.B.D) mandasını (veliliğini) istemek;
Üçüncüsü; Osmanlı ülkesinin paylaşılacağını oldubitti kabul edip her bölge kendi başını kurtarmaya çalışmak. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın kararı bunlardan çok farklı idi. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliler ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Neyin ve kimin korunması için kimden ve ne yardım isteniyorfu? O halde, ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi? Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da Milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak!..
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce Mustafa Kemal Paşa’nın düşündüğü ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığı karar bu karar olmuştur. Bu kararın dayandığı en güçlü düşünce ve mantık şu idi; ‘’Esas, Türk Milletinin saygın ve onurlu bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, bağımsızlığından yoksun bir millet, köle olmaktan yüksek bir konumu hak edemez. Yabancı bir devletin korumasını ve sahipliğini kabuk etmek, güçsüzlüğü ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. ‘’Bundan dolayı, ya İstiklal ya Ölüm!’’ ‘’İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı.’’ İşte bu parola ile başlayıp yedi düvele karşı 4 yıl süren destanı ve zorlu bir mücadelenin sonunda büyük bir zafer kazanıldı. Ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bugün, Cumhuriyetimizin 91. yıl dönümünü kutlarken karşı karşıya kaldığımız durum, gerçekçi olursak şudur: TÜRKİYE; vatanın ve milletin bütünlüğünü yeni baştan sağlamak, korumaki ekonomisini geliştirmek ve tam bağımsızlıkçı politikalar uygulamak zorundadır. Çünkü 10 Ağustos 1920’de emperyal devletler, Osmanlı Padişahı ve hükümetine imzalatıp Türk Milletine dayattıkları Türkiye’yi paylaşma planı olan Sevr projesini, bu kez başka kılıflar altında tekrar sahneye sürmekte, bu maksatla bölücü terör, dinci terör, Ermeni Soykırımı yalanı, BOP planı ve işbirlikçi karşıdevrim politikalarını kullanmaktadır. Böylece Türk Miileti adeta köşeye sıkıştırılmakta, hayat alanları daraltılmaktadır. Bu durumdan çıkış yolu ise Aslanlı yol (ANITKABİR’deki yol)dur. Yani ATATÜRK’te birleşmektir. ATATÜRK’ün sağlığında söylem ve eylemleri ile başarı ile uygulanmış ‘’Yurtta barış-Bölgede Barış-Dünyada Barış’’ politikasıdır. CUMHURİYET’e yürekten sahip çıkmaktır.
Bu Cumhuriyet ki, bilim ve fennin en son esaslarına dayanarak, milli ve modern bir devlet olarak kurulmuştur. Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm aziz Şehidlerimizi ve şanlı Gazilerimizi rahmet mşnnet ve saygı ile anıyoruz.
Son günlerde 6-7 Ekim’de başlatılan yakıp yıkma eylemleri ve bu kargaşada bir çok vatandaşımızın ölümü ve ardından Bingöl’de iki polisimiz, Hakkari’de üç askerimizi ve Siirt’te bir korucumuzun hunharca katledişleri (Şehadetleri) nedeni ile bugün yurdumuzun her yerinde acı, gözyaşı, öfke ve hüzün hakimdir.
Bu duygu ve düşüncelerle bağrımıza taş basarak Cumhuriyetimizi yine coşku ile kutlayalım. Kahraman Şehid ve Gazilerimizi sonsuz rahmetle analım. Milli bayraklarımızla her yeri donatalım.
YAŞASIN CUMHURİYETİ!.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!.
29 EKİM TOKAT HABER GAZETESİ