DEMOKRASİ VE SİSTEM (4)
İslam aleminde “Hilafet”, Peygamber’e vekil olarak müslümanları ve islamiyeti koruma görevi olarak kabul edilmiştir. Hz. Muhammed’in vefatından sonra başlayan hilafet görevi, islam devletin de “Dört Halife” dönemi, bundan sonra da Emeviler ve Abbasiler’le devam etmiştir. 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra “hilafet” Osmanlılar’la geçmiştir.
25 Temmuz 1518 tarihinde İstanbul’a dönen Yavuz Sultan Selim, beraberinde Halife 3. Mütevvekil Alallah ve Camilu’l Ezher ulemasını getirmişti. Türk uleması ile yapılan görüşmede, Hilafet’in Osmanoğlulları’na devri esasları tesbit edildi.
Ayasofya Camii’nde bir tören düzenlendi. Minbere geçen Mütevekkil Alalah, sırtındaki hil’ati Yavuz’a giydirdi. Yavuz’la birlikte 28 OSMANLI padişahı ve Saltanat’ın kaldırılmasından sonra Abdülmecid Efendi “Halife” sıfatını taşımışlardır.
Son Osmanlı padişahı 6. Mehmet Vahdeddin 16 Kasım 1922 günü İngilizler’e sığınarak memleketten ayrılmasından sonra, yerine, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’nce Abdülmecid Efendi (Sultan Abdülaziz’in oğlu) 18 Kasım 1922’de Halife seçildi.
Son Halife’nin seçimi dolayısıyla MECLİS’in 18 Kasım 1922 günü yaptığı gizli oturumlarda geçen görüşmeler konusunda ATATÜRK, ‘NUTUK’ta şu bilgiyi veriyor:
“Meclis’te konuyu çok önemli ve ağır sayanlar vardı. Özellikle hoca efendiler, kendi uzmanlıklarıyla ilgili bir konu bulduklarından çok dikkatli ve uyanık idiler. Bir Halife kaçmış… onu görevden çıkarmak, yenisini seçmek… sonra yenisini İstanbul’da bırakmayıp Ankara’ya getirmek… Ulusun ve devletin yakında başına geçirmek… Kısaca, Halife’nin kaçışı yüzünden TÜRKİYE’de, bütün İslam dünyasında karışıklık olmuş ya da olacakmış… Onun için önlemler alınmalı imiş… türünde görüşler, kaygılar ileri sürülüyordu.”
‘Kimi konuşmacılar da, Halife olacak kişinin niteliklerinin, yetkisinin ne olacağını saptama gereğinden sözediyorlardı’.
‘Ben de görüşme ve tartışmalara katıldım. Söylediklerimin çoğu ileri sürülen görüşlere cevap niteliğindeydi. Söylediklerimin özeti şu cümlelerde toplanmış bulunuyordu:
“Söz konusu sorunu çok tartışmak ve açıklamak mümkündür. Ancak tartışmalarda ve açıklamalarda ne denli ileri gidersek sorunu çözmekte o denli güçlükler ve gecikmelerle karşılaşıyoruz. Yalnız şu noktaya ilgi çekerim; “Bu Meclis Türkiye halkının meclisidir. Bu Meclis’in nitelik ve yetkisi yalnız ve ancak Türkiye halkının ve Türk Yurdu’nun yaşam ve geleceğiyle bağlantılı ve etkili olabilir. Meclisimiz, kendi kendine bütün İslam dünyasını kapsayan bir güç kazanamaz baylar! Türk ulusu ve onun temsilcilerden oluşan Meclisimiz, kendi varlığını, Halife sanını taşıyan ya da taşıyacak olan bir kişinin eline veremez ve vermeyecektir baylar! Bundan dolayı İslam dünyasında karışıklık varmış ya da olacakmış. Bunların hepsi, anlamsız ve yalan sözlerdir. Kim söylemişse yalan söylemiştir, yalan söylüyor.”
Devam edecek. Hoşça kalın..
19 AĞUSTOS TOKAT GAZETESİ