DEMOKRATİK VE SİSTEM (72)
Laik ve demokratik Cumhuriyet, ülkemizin değiştirilemeyecek yönetim biçimi olduğu kadar, hepimizin ortak değeri ve hayat tarzımızdır. Bütün mesele, bu Cumhuriyet temeli üzerinde, sosyal, kültürel ve ekonomik demokrasiyi yükseltebilmektedir. Cumhuriyetin 75. yıldönümü hepimize şunu öğretti ki; sosyal, kültürel ve ekonomik sancılarımıza rağmen ulusca kendimize ve geleceğimize güven duymaktayız.
Bundan sonraki siyasetin temel noktaları da iyice belirginleşmeye başlamıştır:
Mafya-işadamı-siyaset-bürokrat dörtgeni için de “çeteleşme” deyimiyle tanımlanan “organize yolsuzluk”, ülke kalkınmasının önünü kesen büyük bir engeldir.
Yolsuzluğun kurumlaşarak örgüt haline gelmesi ve sistemleşmesi kesinkes önlenmelidir. Bunun için üst düzeyde mücadele ve yasal düzenlenmelerin hızla yapılması gerekiyor. Adalet sisteminin hızlı ve etkin çalışmasını sağlayacak “Adliye reformu”nun gerçekleştirilmesi “siyasi ahlak yasası”nın çıkartılması; kamu ihaleleri ve bilhassa özelleştirme ihaleleri, çetelerin iştahını kabarttığı ve yolsuzluğun odak noktalarını oluşturduğuna göre; “kamu ihalesi ve özelleştirme hukuku”nun yeniden düzenlenmesi siyasetin ertelenmez gündemidir.
“Kredi yağmasına dur!” denecektir.
“Din istismarı” siyasetin yüz karasıdır. Siyasi liderler ve tüm siyasi parti yöneticileri, beleş oy uğruna, halkın dinsel duygularını sömürmekten artık vazgeçsinler, TÜRKİYE laik sistemden ödün veremez, geriye dönüş yapamaz. Bugün ülkemizin başına bir bela haline gelmiş olan “irtica”, en başta aşırı sağ ve merkez sağ partilerin eseridir. Bu konuda merkez sağ, merkez sol ve uçlardaki partiler bir özeleştiri yapmalı, din üzerinden ellerini çekmelidirler. Gerekirse (ki gerekiyor) siyasi partilerin temsilcilerinden kurulacak bir komite “din istismarını izleme komitesi” adıyla “özdenetim” yapmalıdır. Dini çıkar aracı yapan her türlü kuruluş (Parti, vakıf, dernek, tarikat, cemaat) Devletin yetkili ve ilgili makamları tarafından denetlenerek halkı sömürmeleri mutlaka önlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni bir yasal statü kazandırılarak (Siyasetin baskısından veya bağımlılığından uzak), özerk bir kuruluş haline getirilmeli (doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanabilir), böylece daha yetkili ve donanımlı şekilde din hizmetleri sunmalıdır.
Diyanet İşleri Teşkilatı, bütün yurt düzeyinde gezgin “irşad heyetleri”ni devreye sokarak taasup, bağnazlık ve cehatle mücadele etmelidir. Diyanet Başkanlığı öncelikle, cami ve mescidlerdeki din görevlilerini, müftüleri ve bağlı memurlarını tayin ederken kaliteye önem vermeli, personelini hizmeti için eğitimden geçirmeli ve denetlemelidir.
Devam edecek. Hoşça kalın…
7 KASIM TOKAT GAZETESİ