DEVLET – VATANDAŞ İŞBİRLİĞİ

DEVLET – VATANDAŞ İŞBİRLİĞİ

DEVLET – VATANDAŞ İŞBİRLİĞİ

Bazı hayırsever vatandaşların bağışlarıyla gerçekleşen veya Vakıf ve dernek gibi sivil toplum kuruluşlarının gönüllü katılımlarıyla yapılan işlerde, temel atmalar ve bazı sosyal etkinliklerde şöyle laflar edilir: “Devlet – vatandaş işbirliği… “ “Devlet- Millet kaynaşmasının güzel bir örneği” vb. Tabii bu tür sözler iyi niyetle söylenmektedir. Ne var ki şöylesi bir anlam da o sözlerin içinde saklıymış gibidir: Bizde devlet ile millet veyahut vatandaş ayrı ayrı konumda, hatta birbirinden kopuk olup arasıra işbirliği yapar, bazen de birbirleriyle kaynaşırlar. Bu durum karşısında sevinmemiz gerektiği ima edilmiş olur.
“Devlet- Vatandaş işbirliği”, “Devlet- Millet kaynaşması”, elbette önemlidir. Bu deyişler, öyle sıradan beylik laflar da olamaz.
İster atanmış, ister seçilmiş olsun, yöneticilerin halkla bütünleşerek, toplumla kaynaşarak daha iyi hizmet sunması da akla daha uygundur. Böyle bir durumda hizmetle daha içiçe giren vatandaş, ödediği vergilerin yerinde sarf edilip edilmediğini de denetleme konumuna geçmesiyle ortaya daha verimli hizmetin çıkmasına da katkıda bulunacaktır.
Aslında “devlet” kavramı öyle bir kavram ki “vatandaş” kavramından ayrı düşünülemez; devlet demokratik ise bu böyledir. Böyle bir devlet, tüm kurumları ve yasaları ile tek tek vatandaşların ve onlardan oluşan toplumun hizmetinde olan bir aygıtı ifade eder. Eğer bu aygıt, kendi varlık sebebi veya asıl işlevinden saptırılarak, vatandaşlardan oluşan siyasi birliğin tepesinde bağımsız ve buyurgan bir nitelik kazanır ise; böylesi bir niteliği kendilerine etiket yapanların hegemonyası başlar.
Sonra ne olur? Gelişmiş bir toplum yapısında doğal bir işlev yapan devlet; bu gelişmişlikle paralel bir şekilde dünyanın yönetiminde söz sahibi olurken; geri kalmış, gelişmemiş ve gelişmişliği şüpheli görülen bir toplumun devleti, modern devlet olmak yerine içe dönük kutsal devlet formülüne sığınır. Böyle bir devlette yönetici rolünü üstlenmiş olanlar, önce kendilerini garanti altına alacak yasaları çıkartır ve dokunulmazlık zırhını kuşanırlar. Ancak bu devlet kutsal olmakla beraber, aynı zamanda “laik”tir. Laik devletin şemsiyesi altındaki vatandaşlar hiç olmazsa dininden, inancından, ibadet yapmaktan veya yapmamaktan dolayı herhangi bir baskıya maruz kalmazlar. Vicdanlar hürdür.
Bunun aksi olursa ne olur? Yani “laik devlet” yerine “din devleti” olursa? Vatandaşlık biter, kulluk başlar. Buradaki kulluktan kastımız, tabii ki “Allah’a kulluk” değil “kula kulluk” tur. Ancak devleti din adına ele geçirenler, son derece suret-i haktan görünecekleri için, vaktiyle vatandaş veya vatandaş adayı olan insanlar başlangıçta ne olup ne bittiğini pek anlayamazlar. Onlara din, iman ve ahiretlerini kurtardıkları zehabı verilmiştir. Daha sonra işin gerçek yüzü anlaşılsa bile artık çok geç… Demokratik hak ve hürriyetler çoktan rafa kaldırılmıştır. En hafifinden en küçük muhalefet dahi fitne çıkarmakla, hatta kâfirlikle suçlanacaktır. Hür Basın da artık yok! O beğenmediğiniz Medya’yı mumla ararsınız.
Oysa ki eskiden demokrasiye, gerçek manada işleyen bir demokrasiye bir adım daha yaklaşmak gibi, maddi ve manevi varlığınızı özgür iradenizle geliştirmek gibi bir şansınız vardı.
Onun içindir ki; “Devlet- Vatandaş iş birliği”, “Devlet – Millet kaynaşması” gibi ifadeler, demokrasi yolunda ilerleyen bir toplum için kilometre taşlarını simgeler.
Hoşça kalın…

14 MAYIS – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir