“DEVLETİ TEMSİL ETMEK” (1)
Bizdeki demokrasi hep tartışıla gelmiştir. Demokratik kurumların gelişmesi bir yana, demokrasi kültürünün de sindirilmiş, özümsenmiş olması lazım. Bir üniversite profesörü anlatmıştı;
“Arabamla gidiyorum; önümdeki resmi arabanın şoförü yol ortasında bir ahbabıyla sohbete daldı; “yol ver, geçeceğiz!” diye seslendim. Bana şöyle cevap verdi:
“- Ben Devleti temsil ediyorum, bekle!”
Başından geçen bu hikâyeyi anlattıktan sonra yorumunu da yapmıştı: “İşte bu hikâyede olduğu gibi, bürokrasi, kendisini milletin değil devletin hizmetkârı kabul etmektedir.”
Profesör Dr. Üstün Ergüder’in hayattan alınma bu hikâyesi bizde bazı çağrışımlar yaptı. Bir makam şoförünün “Ben devleti temsil ediyorum” diye efelenmesi, belki de o şoförün amirinin böyle bir iddia taşımasından ileri gelmiştir.
Aslında demokrasi kültürünün varolduğu, demokratik özgürlük, hak ve ödevlerin herkese eşit şekilde uygulandığı bir toplumda kimse kalkıp öyle laflar etmez. Çünkü “Devlet” ile “Halk” özdeş durumdadır. Halk bizatihi devlet olmuştur. Yani halk, başka bir ifade ile tek tek her vatandaş rüştünü ispat etmiş, kendi kendisini gerçekten yönetir olmuştur. Böylece halk egemenliğine dayalı yönetim kurulmuştur.
Bizdeki aşırı merkeziyetçi devlet yapısı, birçok yasaların da buna göre düzenlenmesi ve yüzyılların yönetim alışkanlıkları, “devlet” ile “halk” kavramlarının birbirinden ayrı düşünülmesine, hatta bazen karşıt görmesine sebep olmuştur.
“Devlet” in varlık sebebi “Millet”tir. Her millet yaşadığı ve siyasi sınırları belli topraklar üzerinde bir devlet kurmuştur. Kurulan devletin bir takım organları, kurul ve kuruluşları olacaktır. Ordusu, polisi, meclisi, başka ülkelerde temsilcileri olacaktır. Ve devlet işlerini görmek için kamu görevlileri, milletin ödediği vergilerden oluşan bütçe ile, devletin anayasası ve yasaları dairesinde belirlenmiş işleri yaparlar. Yaptıkları görevler karşılığında maaş veya ücret alırlar. Devletin yasaları ve kurumları, o ülkede yaşayan bütün insanların rahatlık ve güvenlik içinde yaşamaları içindir. Devlet örgütü, vatandaşların hayatını kolaylaştırmak içindir. Bunun aksi düşünülemez. Aksi takdirde devlet örgütü ile vatandaşlar birbirlerine karşı yabancılaşırlar. Kamu görevlileri hikmet-i vücutlarının ne olduğunu, vatandaşlar da vatandaşlık hak ve ödevlerinin ne olduğunu unuttuklarında sosyal düzen bozulmaya yüz tutar. Her alanda bir çeşit anarşi baş gösterir.
Sular bulandıkça da, bulanık suda balık avlayanlar çıkar ortaya. Suların durulması için akıl verenler çoğalır. Düzen bozukluğu politikaya malzeme yapılır. Bir takım yasadışı örgütler de faaliyet gösterir. Yasal siyasi örgütler ise, oyunun kurallarına uymak yerine çeşitli ayak oyunlarını tercih ederler. Sonunda şu olur ki, bulanık suda balık avlamak için sular, birileri tarafından özellikle bulandırılır. Bu yüzden sular bir türlü durulmaz.
Devamı yarın. Hoşça kalın…
18 TEMMUZ – TOKAT GAZETESİ