DOĞAYI BOZMAYA ANDMI İÇTİK?

DOĞAYI BOZMAYA ANDMI İÇTİK?

DOĞAYI BOZMAYA ANDMI İÇTİK?

Korkunç bir yapılaşma süreci yaşıyoruz. Ülkemizin genelinde buna şahit olmaktayız. Arsa, apartman ve dükkân rantiyesi hiçbir kural tanımıyor, doğa adına, yeşil adına, güzellik adına ne varsa silip süpürüyor. Bir iki dönümlük veya 3-5 dönümlük arsalara (bunların aslı bağ-bahçedir) içice, üstüste blok blok apartmanlarla sözde konut sorununu hallettiğimizi sanırken, başımıza açtığımız bir yığın yeni sorunun farkında mıyız acaba?
Farkında olsak ne yazar? Rantiyenin cazibesine kimse dayanamıyor. Üstelik yoz, çirkin, ve uyumsuz bir mimariye de herkes fit olmuş. Bu mimari içinde estetik zevk yok, ağaç yok, güneş yok, hava yok, sessizlik yok. Bu mimari içinde mimarlık yok, sadece kaba-saba inşaat var.
Yıllardır bu anaforun içindeyiz. Yaşadığımız şehir Tokat, sanki bu anaforun dışında mı kalmış? Nerde bizde o şans?
Tokat, bu anaforun tam ortasında taptırmış gidiyor. Kendi doğasına ihanet ederek gidiyor. Ama nereye kadar? Artık bu rantiyeci sektörün keyfine kalmış bir iş. Zaten de kıyısından, köşesinden veya balıklama birçoğumuz bu işe bulaşmış durumdayız. Yani şikayet etmeye de pek yüzümüz yok. Yüzümüz olmadığı gibi görünürde gücümüz de yok.
Vatandaşıyla devletiyle bu girdabın anaforunda al gülüm ver gülüm hesabıyla çalkalanıp duruyoruz. Bilhassa son yirmi yıldır devlet olsun, özel sektör olsun, gözüne kestirdiği veya işine geldiği yere, bağmış bahçeymiş, verimli toprakmış demeden, turistik saha yeşil alan demeden, antik kent sit alanı demeden ha babam döktük betonu.
Hala da dökmekteyiz hiç umursamadan. Şimdi efendim bu bir az-talep meselesidir de diyebilirsiniz. Arz talep planlarını rafa kaldırmak hakkını vermezdi.
Sadece şehir imar planları mı? Tarım topraklarını muhafaza kanunu da işlemedi. Tokat ilinde bizim bildiğimiz binlerce dönüm tarım toprağı heba edildi. Hala da edilmektedir. Bununla da iş bitmiyor.
Hala bir orman kadastromuz yok. Orman nerede bitiyor, iskân alanları nerede başlıyor belli değil. Tarım alanlarını nerede bitiyor, orman nerede başlıyor belli değil. Bu belirsizlik de birilerinin işine müthiş yarıyor. Yeter ki gelsin rantiye, gelsin havadan kazanç gelsin avanta-komisyon!…
Bugün Tokat’ta, bugün ülkemizdeki şehirleri %99’unda, doğru dürüst bir çocuk bahçesi bile yoktur. Aslında bir şehrin her semtinde, hatta her mahallesinde çocuk bahçesi, park ve oyun sahası olması lazım. Hal böyleyken, dünyada çocuklara bayram hediye eden elk ve tek ülkeyiz gibi böbürlenmeler içindeyizdir. Çocukları en doğal haklarından yoksun bırak, ondan sonra alın size bayram deyip çocuk avut. Bu nasıl ahlak, bu nasıl Atatürkçülük:
Ve üstüne üstlük, şehir imar planının bir köşesinde her nasılsa unutulmuş, çocuk parkı yapılmak üzere ayrılmış üç-beş dönümlük bir yeşil alana dahi gözünü dikip burayı nasıl etsek de punduna getirsek, zorla-şerle imar planı değişikliği yaptırsak da şu hayalimizdeki blok apartmanları kondursak diye ellerini oğuşturanlar varmış. Ne diyelim? El insaf ve ve’l merhamet diyoruz.
Kaç kez söylendi ve yazıldı. Bu şehir, bu çevre, dereler yalnız bizim değil, çocuklarımız ve torunlarımızında. Gelecek kuşaklarında malıdır, hakkıdır.
Hep öyle, “gelsin rantiye” “gitsin doğa” dersek, bunu bize birgün mutlaka sorarlar. Ama burada ama ötelerde. Pek öteye de kalmıyor zaten. Bir yerde doğa sorguluyor insanı. Faturasını bazen yavaş yavaş, bazen aniden ödetiyor.
Artık sormak zamanı geldi: Doğayı bozmaya and mı içtik?

21 MART – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir