HABERLER’DEN ESİNTİLER
Cumhurbaşkanı Evren’in İngiltere gezisiyle ilgili görüntü, haber ve yorumları gerek televizyon ve gerekse yaygın basında izledik. Özellikle bizim, Avrupa’ya hayran, monden yazarlarımızın ilginç notları da bu arada boy gösteriyordu.
İşte bu tür notlara dayanamayıp biz de notamızı yazdık…
“Önce İngiliz İndependent gazetesini: “…… Türkiye, Avrupalı olamaz” iddiasına en kesin yanıtı sayın Cumhurbaşkanının pek çok Avrupalıya taş çıkartan vakur, sempatik ve şık tavrı verdi.”
Biz de, Avrupalı nasıl olunur diye hep kafa yorar dururduk. Şimdi öğrendik, demek sempatik, vakur ve şık tavırlı olacakmışız. Aslında bu vasıflar, sayın Cumhurbaşkanımızın doğal özellikleri. Asyalı ya da Müslüman Türk olunur da, sempatik vakur ve şık tavırlı olunamaz mı? Evet, olunamaz… Bizim kozmopolit, sosyalist, hümanist yazar-çizer taifesine göre olunamaz. Onlar habire, “Türkler Avrupalı olamaz” diye sayıklasın dursun: siz de inadına vakur, sempatik ve şık tavırlı görünmelisiniz ki onlar mahcup olsun ve nihayet Avrupa ya çok sempatik, çok şirin ve çok şık görüneceğiniz bir gün gelir de bizim monden takım şişinerek; “Avrupa görün işte, bizimkiler de frak giymesini, vals yapmasını, viski içmesini sizin kadar beceriyor artık” deyiversin. Ve böylece Tanzimattan beri süre gelen emekleri boşa gitmesin(!)…
“Davetlerden biri Londra Belediye Başkanının Evren onuruna verdiği yemekti. Burada Belediye Başkanının konumu bizimkilerden çok farklı. Yemek kiliseyi andıran muazzam bir salonda, tarihi dekor içinde şövalye filmlerini andıran bir görünüm ve seromoni ile başladı. Tarihi giysiler içinde ki ev sahipleri ortama apayrı bir hava katıyordu. Ortaçağda bir şatoda çevrilen bir filmde rol aldığımız izlenimini veren bu merasim bir saat kadar sürdü. Buradan benzer dekor ve hava içinde sanki sizi alıp yüzyıllar öncesine götüren yemek salonuna geçildi. Tarihi giysili 2 boru takımının karşılıklı gösterileriyle itibarlı misafirler karşılandı, selamlandı. Çok seçkin 750 konuğun katıldığı yemek, ayakta dua ile açıldı, herkesin “amin” demesi ile oturuldu. Yemeğin sonunda Kraliçenin şerefine kadeh kaldırılmadan sigaralar, purolar yakılamadı. İhtişam ve tarih kokan ortamdan ayrıldığımızda aşağı yukarı 3 saatten fazla zaman geçmişti.”
Görüyorsunuz değil mi… Bizim ????? OKUNMAYAN PARAGRAF
Kiliseyi andıran muazzam salonda verilen yemek, ayakta dua ile açılıyor. Herkesin “amin” demesiyle yemeğe oturuluyor da doğrusu hayret! O çok seçkin konuklar arasında bulunan bizim derici kalemşörlerin gıkı çıkmadığı gibi adeta büyülenmiş…(Kilise devlet iş ne karıştı, Laiklik elden gitti.) (İrtica hortladı) şamatalarıyla yeri göğü inlesin diye beklendiniz mi yoksa? Ne kadar safsınız… Onlar, şamatayı nerede yaşayacağını çok iyi bilirler. Mesela 29 Mayıs İstanbul’un Fethinin kutlanmasına ve merasimine ilişkin güzel bir yazı veya fotoğraf koymazlar gazetelerine. Ya ne koyarlar? Bir senaryo-fotoğraflar koyarlar: (Elinde 99’luk tesbih, şalvarlı, cüppeli, sakallı bir adam; bu adamın peşinden yürüyen kara çarşaflı, gözlerine kadar örtünmüş 5-6 tane kadın…)
Yani sizi Avrupaya muhbirliyor: Şu İstanbul’un fethini kutlayanlara bir bakın. Bunların dedeleri mi İstanbul’u fethetmiş. Vah zavallılar vah! dercesine bir senaryo… Aynı fotoğrafın kozmopolit basında iki üç yıl üst üste çıktığını görürsünüz de şaşar kalırsınız. İstanbul’un fetih günü bahane edilerek irtica mı hortluyor diye siz bile kaygıya düşersiniz.
Bizim hümanist ve fetih! Birbirine ne kadar zıt. Bizim hümanist, Avrupanın tarihine, kilisesine, şatosuna ve şövalyesine hayrandır da kendi tarihine, fetih gününe, camisine, tekkesine, dervişine tümüyle yabancıdır! Ne sefalet!…
29 TEMMUZ- SESİMİZ GAZETESİ