HAYAT ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
“İnsan ölümü değil, hayatı düşünmeli; hakiki sofuluk budur”.
Bu özdeyişi kim söylemişse doğru söylemiş. Ve yüzyıllar önce söylemiş. Ve ne tesadüf ki bizim ahvalimize de aynen uyduğundan sanki bizlere hitaben söylenmiş gibi. Çünkü biz hayatı önemsemedik, “bu hayatın tadı-tuzu yok” dedik, hatta “batsın bu dünya!” diye dertleştik. Böyle böyle problemleri de çözmek yerine, hayatı kolaylaştırmak yerine çözümleri savsakladık ve hayatı kendimize zehir ettikten sonra da sözde sofuluk yaparak işi bitirdiğimizi sandık.
Kendimize yabancılaştık, ne yaptığımızı bilmiyoruz. Robot gibi yaşıyoruz.
Doğa ve Çevre umurumuzda değil. Bu haldeyken sofu olmuşsak bunun da pek faydası yok. Biraz da hayatı düşünsek, bir denesek bunu, bakalım ne olacak?
Büyük Şahir Mehmet Akif Ersoy, kader ve tevekkülü yanlış anlayan, her yeniliğe karşı çıkan, hayatın hakkını vermeyen bir toplum kimliğine, bundan doksan yıl önce şöyle serzenişte bulunuyordu:
“Yıllarca asırlarca süren uykudan uyan artık,
Silkin de: muhitindeki zulmetleri yak… yık!.
Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!”
İlimsizlik ve cehalete ise şöyle isyan ediyordu:
“Eyvah! Bu zilletlere yine sensin illet…
Ey der-i cehalet, sana düşmekle bu millet…”
Hayatın tecrübesi bize şunu gösteriyor ki “hayatın ilmi”ni öğrenmek lazım. İnsan önce kendini bilmeli. Hayatın filmi, hayatın ilminin yerini alıyorsa, neticeler sebepleri örtüyorsa ilim yoktur. İlim yoksa sofu olmuşsun ne çıkar, olmamışsın ne çıkar?
“Kendinde nur olmayan başkasına ışık veremez.”
Hoşça kalın…
30 AĞUSTOS – TOKAT GAZETESİ