İMAMET (3)

İMAMET (3)

İMAMET (3)

Evet, cami veya mescitlerimizde huşu ve huzurun hakim olmasına ne derece özen gösteriyoruz? Bunu da arasıra kendi kendimize sorup sual etsek herhalde çok iyi olur. Peygamber efendimiz cemaat halindeyken gereksiz tekraren tekbir almayı dahi menetmiştir.
Hazreti Muhammed aleyhisselam’ın imameti tüm imamlara en güzel örnektir. Cami ve mescidde herşey ölçülü, kararlı ve ahenkli olacak. Minberden okunan hutbe, kürsüden verilen vaaz, okunan kamet ve tesbih duaları, minarelerden okunan ezanlar hep ölçülü ve ahenkli olacak.
Böyle olacak, böyle olmalı… Ama ne yazık ki pek de böyle olmuyor günümüzde. Genellikle yapılan şey şu ki; gerek minarelerde, gerekse cami ve mescidlerdeki kürsülerde kurulu ses yayın cihazlarının hoparlörleri yerli-yersiz sonuna kadar açılıyor. Huşunun yerini maalesef gürültü alıyor. Zaten okunan ezanlar ve getirilen kametlerin öyle pek de makam üzere okunduğunu da söylemek mümkün değil! Maalesef çokcası gelişigüzel okunuyor, kelimeler aşırı uzatılarak terennüm ediliyor. Bu konu bir ara resmen de gündeme gelmiş, güzel ezan okuma kursları açılmıştı. Fakat arkası gelmedi.
Şunu kesin bilelim ki: gürültü ile, patırtı ile, şamata ile, sertlikle, zorla şerr’le biz bu İslamı ve İslam cemaatının yüceltemeyiz. Bil’akis yüce İslam dinin mertebesini aşağı çekmek gibi bir günaha gireriz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırlamış olduğu Hutbe metinleri bütün Müftülüklere gönderiliyor. Müftülükler de bunları imamlara dağıtıyor; Cuma hutbelerinde okunsun diye. Bu hitabeler gayet güzel hazırlanmıştır. Ancak bazı imam efendiler ne yapıyor? Bu hutbeleri kendi kafalarına göre ya değiştirip okuyor, yahut da gereksiz ilaveler yapıyorlar. Ve iş siyasete bulaştırılıyor. Sap-saman birbirine karışıyor. Uluorta herkes münafıklıkla suçlanıyor; gazeteler ve televizyonlar her gün Allah’a küfretmekle itham ediliyor.
Bir kısım cami kürsülerinden söylenen bir tür kışkırtıcı beyanlarla cemaatin huzuru kaçarmış, dinimizin vakarına dokunurmuş, ulusal birlik ruhuna ziyan gelirmiş… Kimin umurunda?
Cami kürsülerinden siyaset yapanlar, üstü örtülü, bazen de açık açık din devleti propagandası yapanlar, ya bunu bilerek yapıyorlar, ya bilmeyerek. Bilerek yapıyorlarsa, hem Peygamber buyruğuna ve dinin özüne aykırı bir duruma düşüyor, hem de mevcut yasalara karşı suç işlemiş oluyorlar. Yok şayet bilmeyerek, öylesine gelişigüzel yapıyorlarsa bu da imametin sorumluluğu ile bağdaşmaz. Her hâlükârda bunların denetlenmesi lazım; işin doğrusunun bildirilmesi ve öğretilmesi lazım.
Bu konular hassas ve önemlidir. İmamet vazifesi kutsi ve ulvidir. Görevlerin hakkıyla ve layıkıyla görülmesi gerekir. Bu görevleri cemaatın da denetleme hakkı vardır. Biz ne yapıyoruz? Kös dinliyoruz. Tabii ki dinle ilgili işlerde denetim, gözetim ve uyarı görevi en başta Müftülüklere düşmektedir.
Hoşça kalın…

9 MAYIS – TOKAT GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir