SEMPOZYUM NOTLARI (1)

SEMPOZYUM NOTLARI (1)

SEMPOZYUM NOTLARI (1)

“Dünden Yarına Türk Milli Eğitim Modeli” Sempozyumu, 29 Eylül 1988 günü Tokat’ta, 21. yüzyılın eşiğinde 21. yüzyılın tekniğini nasıl yakalayacağımız endişesiyle başlıyordu. Yakın geleceğin teknolojisi için nasıl bir yatırım yapmalıydık? Bilgi – yoğun çağında bilgiyi nasıl kullanabilecektik? Üstelik insanımız makinalaşmış insan değil, örnek insan olmalıydı, örnek insan!. Yani ne çağa yabancılaşma, ne de topluma ve toplumun manevi değerlerine…
Gerçekten nasıl bir yatırım yapmalıydık? Eğitim, bir araç ve bir gereçti ve esas amaç eğiteni eğitileni ile insandır. Serbest düşünebilen, iradeli, ama bencil olmayan…. Vatan, din, dil gibi manevi hisler yumağı bir insan… Öyleyse insana yatırım ve elbette milli eğitim…
Yok Alman, İngiliz… Yok Fransız, Amerikan modeli… Yok bilmem pragmatik, sosyalist eğitim… Yok bilmem ne eğitimmiş… Oysa ki kendi tecrübe birikimimiz var. Maziye uzanan derin bağlarımız var. Belki hiçbir millette olmayan.
Millet bir gerçeklik, bir olaydır. Hem de bir mefkure bir ülküdür. İnsan ve toplumun değişen ve oluşan yanlarıyla statik değil, dinamik bir olgudur. O halde nasıl bir yatırım? Hem çağı yakalayan, hem de milli özellikleri muhafaza eden… O halde kendi bünyemizden, kendi yapımızdan çıkan bir eğitim…
Batı kültürü… Batılılaşma… Asrileşme… Asrileşmek nedir Paşam? Adam olmaktır adam! Demek ki siz asrileşmeden önce vatanı kurtarıyordunuz, vatan için ölüyordunuz ama adam olamıyordunuz ne hikmetse? Üstüne üstlük yeni Türk medeniyeti geleceğin ufkundan bir güneş gibi doğacaktı…
Peki ama Batı Medeniyeti içinde bir Fransız kültürü, bir İngiliz, bir Alman kültürü nasıl oluyordu? Tamamıyla kendine özgü. Muhafazakarı ile, liberaliyle, sosyalisti, hatta komünistiyle, kıskançlıkla korudukları… Bizim de olmalıdır. Batı medeniyetini kabul ederken kendi rengimizi katmalıydık. Batı medeniyeti içinde erimeden ve onları da eritmeyi düşlemeden.
AET’ye mi gireceksin? Oraya kendi kişiliğinle gireceksin. Renksiz ve şuursuz bir dünya vatandaşı gibi değil.
150 yıldır yaptığın gibi, hala taklit ve transfer yaparak mı çağı yakalayacaksın? 2000 yılında ilk 10’a gireceksin? Nasıl gireceksin Tanzimat’tan beri katettiğin mesafe pek de parlak, pek de iç açıcı değil. Batı kördüğümü nasıl çözmüş, tabuları nasıl kırmış? Batılı, devlet deyince nasıl bir yaklaşım içinde? Batı’nın insanı kendi devletini nasıl koruyor? Yoksa sencileyin devlete yolunacak bir kaz gözüyle mi bakıyor?

4 EKİM – SESİMİZ GAZETESİ

administrator

    Related Articles

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir