“TOKAT OLAYI”NIN İKİ GÜNÜ (3)
Çünkü öğretmen “Olay”ın içinde yaşıyordu. Öğrencileriyle birlikte pırıl pırıl, yepyeni okullara kavuşuyor, her gittiği köyde lojman bulunuyor, ikili-üçlü öğretimden normal öğretim düzenine geçiyordu.
Evet pırıl pırıl, yepyeni okullarda normal öğretime geçmiştik ama, bu okullar dahi çağdaş Avrupai değildi. Kalite, fiziki yapı, program ve öğretim kadrosu ile kıyas edilemezdi. Böyle diyordu Vali Yazıcıoğlu, ve devam ediyordu: “-Olay sadece bina meselesi değil. Bundan sonra en iyi şekilde donatım, devletin değil, tek tek velilerindir. Para alınmaz diye bir şey olamaz. Verebilecek olandan makul bir para alınacak. Bu açık mesafe, velilerin parasıyla, gönüllü vergilerle kapatılacak. (Para alınmasın) demek yanlıştır. (Para alınmasın) demek, (zorla alınmasın) demektir. Köylü soruyor: (Şehirlerde okulu devlet yapıyor; sıra köylüye gelince, köylü yapsın okulunu, deniyor. Biz, ikinci sınıf vatandaş mıyız?) Köylü vatandaş, olmayan parasından vererek, mümkün olmayanı gerçekleştirdi. Kaynak temininde tek faktör, Tokat köylüsüdür.”
Okullaşma kampanyasında artık görüyoruz ki; köylüyü örnek alan şehirli de devreye giriyordu yavaş yavaş. Şehirdeki yeni okulların ve ek binaların bilhassa kalorifer tesisatının yapımında Okul Koruma Dernekleri’nin yardımları, büyük ölçüde katkı sağlıyordu. Bu bakımdan Vali Bey; “Velilere ve Okul Koruma Derneklerine şükran borçluyum” dedi.
“Bu 3000 derslik de nereden çıktı? Bunlar, kümesleri, tuvaletleri de mi sayıyorlar?” diye bir kısım zevat soruyordu. “Biz oysa, kaloriferli yapıyoruz. Kaloriferli, sağlıklı, mükemmel yapıda. Bir yapmalı, pir yapmalı. Yoksa sayıyı şişirerek yapmadık.” 67 bin nüfuslu Turhal’da (3000) öğrenci, kümes gibi bir binada, öğleden önce ortaokul, öğleden sonra lise olmak üzere öğretim yapıyordu. Ama şimdi? Bir sırada iki kişi, normal öğretim…”
Gözova köyü ve Gökdere bucağı sağlık evlerinin açılışları. Yine alkışlar… Yine coşkulu konuşmalar… Vali Yazıcıoğlu mükemmeli düşlüyor, onu arıyordu. Bu yüzden, bu iki yerdeki sağlık evlerinin sıva ve mozaik hatalarını affetmedi, muhtarlardan düzeltilmesi sözünü aldı. 15 gün sonra tekrar gelip göreceğim dedi.
Çamağzı (Cincife) köyündeyiz. Sağlık evi ve öğretmen lojmanlarının açılışını yapıyoruz. Vali Bey, küçük öğrencilerin arasında, neşeli, sıcak bir yaklaşımla söyleşiyor, bazı öğrencilerin başlarını okşuyor. Herkes neşeli. Sırasıyla Gözova, Gökdere ve Çamağzı köylerindeki açılış konuşmalarında, genç ve idealist kaymakam adayları rol alıyorlar. Olayı yaşadıkları belli. “Tokat Olayı”nın içinde ve “Yazıcıoğlu Mektebi”nde yetiştiklerine göre şanslı sayılırlar.
Çamağzı köyünde büyük bir köy konağı var; konağın bir tarafı da sığırtmaca lojman olmuş. Ve köyde üç tane cami, ikisi hizmette, biri de inşa halinde. Vali Yazıcıoğlu gerçekçi, taviz yok! “Bir köyde (3) cami olmaz!” diyor. 113 haneli köy, hani neredeyse her hane dibine bir cami… “Caminin fazla olmasıyla fazilet kazanılmaz… Köylüye soruyor Ne kadar yardım ettiniz? Bir milyon lira. “Yazık, günah, vebal değil mi?” Bir köyde 2 camide birden cuma namazı kılınır mı, niçin bölünüyorsunuz? Cemaat fikri bir camide oluşur.” “Reşadiyenin Bozçalı köyünde de (4) tane muhteşem cami “Böyle cami yapımına karşıyım; evet, yağ çekmiyorum, camiye karşıyım. Bunu Diyanet İşleri Başkanı’nın kardeşi söylüyor.”
Emirseyit köyünde soruyor muhtara Vali bey: “Kaç caminiz var?” Cevap veriyor muhtar: “Bir cami.” İşte böyle, her köye bir cami yeter. Aynı konu Ulaş köyünde de dile geliyor. İşte görüyoruz muhteşem bir cami, öyle ki bir kasaba halkına dahi yeter. “Bunu yapan vatandaştan korkmak lazım” diyor Vali. Sırf kendi gücüyle yapmış bunu Ulaş köyü. Ama ne oluyor, bir bakıyorsunuz devlet, cami yapımını da üstlenivermiş köylerde. “17 tane cami yapılacak 200 milyona. İsraftır ve yanlış bir politikadır bu. Vatandaş kendi camisini yapıyor zaten, bırak yapsın, hayır! Bizim bürokrasi bırakmaz. Köydeki camiyi de Ankara’dan planlayıp yaptıracak ki, rahatlasın. Camisi olmayan köye minare ödeneği ayırsın ki, işin tadı çıksın!”
15 EKİM – SESİMİZ GAZETESİ