TOPRAĞIMIZ, AĞACIMIZ… (2)
Mevcut ormanların korunarak, her yıl 400 bin hektarlık ağaçlandırma yapılması halinde, ülkemizdeki ağaçlandırma problemi ancak, 50 yılda çözülebileceğini belirtmiştik. Ne var ki, ülkemizde bir yılda ağaçlandırılan sahaların toplam 90 bin, çok çok 100 bin hektardan öteye geçemiyor.
Geçen yıl yürürlüğe konulan, kısa adıyla “Ağaçlandırma Seferberliği Kanunu” da henüz beklenen sesi vermedi. Birtakım yeni çözüm formülleri ve değişik projeler gündeme gelmektedir. Bunda da, Türkiye’yi kıyasen ormanca daha zengin ve ormanlarını iyi koruyabilen ülkeler örnek alınmaktadır. Bugün Orman Bakanlığında şöyle bir eğilim öne çıkmaktadır: “Ülkemizdeki ormanların %99’u devletin sahipliğinde olup, ormanların korunabilmesi için mutlaka özelleştirilmesi gereklidir.” Bu eğilimin önderliğini de politika boyutunda Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller yapmaktadır.
Batı ülkelerindeki yemyeşil ormanların tamamının, devlete ait olmadığı, Ülkemizde ise %99’unun Devlet’e ait olduğu noktasından yola çıkarılarak, neden oralarda ormanlar korunabiliyor da bizde yeterince korunamıyor, diye sorulmaktadır. Kimi Avrupa ülkelerinde ormanların %60’ı devlete ait, kimi ülkelerde ise daha azı, %50, %40, hatta %30’u devlete aittir.
Peki, bir kısım ormanların özelleşmesi nasıl olacak? Tabii ki bu özelleşmeyle Devletin mülkiyet ve denetim hakkı ortadan kalkmış olmayacak. Bu konuda kesin bir karara varılırsa, Anayasa ve kanunlarda yeni düzenlemeler yapılması gerekecektir. Bu takdirde çıkacak kanun dairesinde, orman köylüsüne, özel vakıf, dernek ve şirketlere, hatta kişilere özelleştirme yoluyla devredilecek bir kısım ormanların ve ağaçlandırma sahalarının koruma görevi ve ağaçlandırılmaları sorumluluğu da onların üzerinde kalacaktır.
Ormanlarımız, yangınlarla olduğu kadar, aşırı kullanım ve kaçak kesimlerle de tahrip veya yokolmaktadır. Orman köylüsüne verilen ORKÖY kredileri yetersizdir. Orman köylüsü fakirdir. İş sahaları dardır. Geriye ne kalıyor? Kolay kazanç yolu olan kaçak ağaç kesimi ve satışı. Orman köylüsünün, başka bir tanımla dağ köylerimizdeki geçim darlığı, orman suçlarının mazereti olamaz. Olamaz ama, işlenen suçun da, o suçun niteliğiyle mütenasip cezası uygulanması gerekmez mi?
Görkemli bir çam ağacı veya kayın ağacı 100, hatta 120 yılda yetişmektedir. Orman suçu işleyenlere verilen ceza ise 1-2 aylık hapisliktir. Bu hapis cezalarının da çoğu para cezasına çevrilmektedir. Kaçak kesim suçundan 5-10 defa yakalananlar var. Her defasında bu şahıslar suçlarını tecil ettirip, para cezası ödeyerek kurtuluyorlar. Demek ki ipin ucun kaçmışsa ceza da bir yer de çözüm olmaktan, hatta caydırıcı olmaktan çıkıyor.
Tokat’tan pay biçelim. Kış mevsimi geldi mi, bilmem ne kadar traktör vagonu yüklü ağaç mahalle aralarına indirilmektedir. Bunca ağaç, hepsi de normal kesim midir? Hiç sanmıyoruz. Orman ağacı, hala kömürle ısınmada tutuşturucu değil de, kömür yerine ısınma yakıtı olarak kullanılırsa ve meydan böyle başıboş ise kaçak kesimler önlenemez. Köklü çözümler üretmek lazımdır. Projeli ORKÖY kredilerinin dağıtım ve kullanımlarında maalesef kötü deneyimler yaşanmıştır. Bu bapta çok daha kapsamlı ve ciddi projelerin hayata geçirilmesine acilen ihtiyaç vardır.
Unutmayalım ki toprağımız ağaç fakiridir.
Hoşça kalın…
16 ŞUBAT – TOKAT GAZETESİ