By TURİZM DÜŞÜNCELERİ (1)
Yeni turizm sezonu açıldı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da ‘turizm haftası’ kutlandı, törenler yapıldı, nutuklar atıldı. Bunlar olmasaydı elbette. Çünkü eşyanın tabiatı gereğidir.
Ülkemizde turizmin lafı 40 yıldır yapılıyor. Laf yerine daha çok iş üretimi ise son 15 yılda olmuştur. 1980’li yıllarda merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın başbakanlığı dönemi, yatırım politikası bakımından turizmin altın çağı sayılır. Bir yandan konaklama tesisleri (5 yıldızlı oteller, tatil köyleri vb.) birbiri ardına, adeta yarışırcasına yükselirken, öbür yandan döviz politikasında ki değişim ve Türkiye’nin tanıtımına verilen önemle birlikte “turizm patlaması” diye nitelenen bir olay çıkmıştır.
Turizm sektörleri Türkiye’ye kıyasen çok daha gelişmiş ülkelerdeki turizmin ne zaman ve nasıl patladığı pek bilemiyoruz ama, bu işten onların müthiş para kazandıkları bir gerçek. Öyle ki, Türkiye’nin turizmden bir yılda kazandığı dövizin birkaç katını, mesela Fransa’nın sadece Paris’i ziyaret eden turistlerden, Hollanda’nın da sadece Amsterdam turizminden kazanabildiklerini pekâlâ söyleyebiliriz.
Bu demektir ki biz daha işin ‘abece’sindeyiz. Doğa ve tarih zengini ülkemizi henüz, yeterince tanıtmaktan ve değerlendirmekten ne yazık ki bir hayli uzağız. Ülkemizdeki politik ve ekonomik istikrarsızlığın da bundaki payı büyüktür.
Turist ne ister? Gittiği veya gideceği bir ülkede başta huzur ve güven olmak üzere, güleryüz, temizlik, ucuzluk, ulaşımda rahatlık, dolu dolu geçen tur programları ister.
Turist gezdiği bir ülkeyi ve yöreyi iyice tanımak ve görmek ister. Bunun için turiste hizmet veren şirket, tur operatörü ve acentaların çok bilinçli şekilde organize olmaları gerekiyor. Bunun da ötesinde, bilhassa turisti gezdirme, doğal veya tarihsel çevreleri tanıtma ve böylece turistleri bilgilendirme aşamasında görev üstlenmiş rehberlerin çok bilgili ve uzman kişiler olması da olağanüstü bir önem arz ediyor.
Devamı yarın. Hoşça kalın…
7 MAYIS – TOKAT GAZETESİ
