“YAKIN TARİHİMİZ VE GERÇEKLER” (2)
Nadir Nadi, bundan 3-5 yıl önce “Ben Atatürkçü Değilim” başlıklı bir kitap yazmıştı, bu kitap yayınlanıp satışa sunulmuştu da hiçbirşey olmamıştı. Ne gözaltı, ne tutuklama ve ne de kitap toplatma filan.. Ne olduysa ikinci adama oldu. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde ikinci defa Urfa Belediye Başkanı seçilen Halil İbrahim Çelik “Ben Atatürkçü değilim” demeye gelen bir laf etmişti de hemen DGM’ce gözaltı olmuştu. Yalnız kendisi değil, evindeki bütün kitapları da gözaltına alınmıştı. 15 gün sonra da serbest bırakılmıştı. Şimdi bakalım gazeteci Mustafa Kaplan’a ne olacak?
Şimdi doğru oturup doğru konuşalım… Bugün Dünya yeni bir dönüm noktasında. İnsanlar ve toplumlar, insanın düşüncesine ve vicdanına yönelik tüm baskıların kırılması uğrunda mücadele halinde. Daha fazla özgürlük için sokak ortasında can verenler var. Kafasını kaldıranın hemen ezilmesi mi lazım? Bırakın herkes söyleyecek sözünü söylesin.
Diyelim bugüne kadar, kamuoyunda saklanmış ve şaşırtmaca verilmiş veyahut çarpıtılmış birtakım tarihsel olaylar, yakın tarih gerçekleri var. Aman! bunları düşmanlar duymasın diye hep örtbas mı edeceğiz? Düşmanlar zaten biliyordur o gerçekleri ve belki de sinsi sinsi bize karşı kullanıyordur bile. Aslında gerçekleri saklamakla hem kendi halkımıza karşı saygısızlık ve haksızlık etmiş olursunuz, hem de düşmanların işini kolaylaştırmış…
Gazeteci-Yazar Mustafa Kaplan, konferansını belgelere dayandırmıştı, kendinden fazla bir şey katmış değildi. Yalnız kendisi sık sık kurtarıcılardan yakındı ve “Allah bizi bu kurtarıcılardan kurtarsın!” dedi. İlk kurtarıcıların Sultan Aziz’i nasıl öldürdüklerini, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet, Sultan Abdulhamit, 31 Mart vakasının perde arkası, İttihat ve Terakki, Babı-Ali baskını, Balkan bozgunu, 1.cihan savaşı, Mondros ve Sevr, İstiklal Savaşı Cumhuriyet. İnkılap, İnkılapçılar, ayrılan yollar, fikir çatışmaları, baskılar, küskünlükler, sürgünler… Tek parti diktatörlüğü… Çok partili demokrasi denemeleri… 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 ve nihayet 12 Eylül 1980.
Velhasıl yakın tarihimizin karanlık ve karmaşık köşelerinde bizi bir süre dolaştırdı Mustafa Kaplan. Bu yeni tarih tezini tartışmaya açıyoruz, buyurun tartışalım, madem demokrasi var diyen Kaplan, diktatörleri ve kurtarıcıları kınayan Kaplan, konferansın sonunda kimseye soru sorma veya katkıda bulunma hakkı tanımadı. Üstelik tavır ve edası, mimikleri nazik değildi pek… “Atatürkçülüğün zorla kabul ettirildiği bir ülkede, marksistlere komünizmi, bizede Saidi Nursi İslamcılığını zorla kabul ettirmek hakkı doğar” demekle de kendisi de yeni bir kurtarıcı rolüne girmiş olmasındı? Yeni kurtarıcılar.. Yeni diktatörlük… Bu demokrasi bize haram mıydı yoksa ya Rab!
18 MAYIS – SESİMİZ GAZETESİ